29 Ekim 2022

ZİMBABWE VE EDEBİYATI / Röportaj / Ertuğrul ERDOĞAN

Röportajın İngilizcesi yazının altındadır / The English version of the interview is below the article.

Afrika denildiğinde aklımıza ilk gelen renk, siyahtır. Oysaki güneşin ve aydınlığın hiç eksilmediği renk, sarıdır. Afrikalı çeviktir. Ruhlarında özgürlük vardır. Tam Tam müziklerinin ruhu doğum ile ölüm arasındaki hayat yolunu anlamlandırır. Kötü ruhları kovalayıp evli çiftleri kutlarlar. Baharı karşılarlar. Atalarını selamlarlar ve ölülerini saygıyla uğurlarlar. Bütün bunlar müziklerinin içindedir. Danslarındaki kıvraklığın çevikliği ile donatılmışlardır. Bu kıtada hayata değil, müziğin ritmine göre ayak uydurursunuz ve burada her şey vardır. Hayvanların en vahşisi, uçsuz bucaksız çölleri, doğa harikası ve yeraltı zenginlikleriyle Afrika, teknolojik yönden üstün olan Batılıların da iştihanı oldukça kabartmıştır. Yeraltı zenginliklerinin farkında olan şirketler kıtayı adeta kuşatarak hem yeraltı kaynaklarını ülkelerine taşımışlar hem de onları köle olarak farklı farklı ülkelere kaçırarak emeklerini sömürmüşlerdir. Bugünkü yolculuğumuz, eski adı ile Rodezya, yeni adı ile Zimbabwe’ye. Burası Afrika’nın güneyinde denize kıyısı olmayan bir kara ülkesidir. Başkenti Harare’dir. Nüfusu on beş milyona yaklaşmaktadır. On adet ili vardır. 1888’de topraklara ilk kez ayak basan bir İngiliz şirketi, maden imtiyaz hakkını alarak nüfuzunu burada genişletiyor ve bu ülkenin ileride İngiliz sömürüsü olmasını sağlıyor. Daha sonra büyük mücadelelerin ardından 18 Nisan 1980 yılında ülke tam bağımsızlığını ilan ediyor. Konuğum bu ülke edebiyatının içinde olan Sayın Tendai Rinos Mwanaka. Kendisi ve ülkesini daha yakından tanımak için buyurun röportajımıza…


E.E. (1) Tendai Rinos Mwanaka’yı kısaca tanıyabilir miyiz? Afrika’da çocuk olmak nasıl bir şeydir? Çocukluğunuzdan da kısaca bahseder misiniz?

T.M. (1) Kırk yedi yıl önce 13 Temmuz 1973 yılında Zimbabwe’nin Mozambik sınırının doğusunda Nyanga’nın küçük bir bölgesi olan Nyatate’nin Mapfurira köyünde doğdum. Burası kırsal bir alandı. Daha önce adı Rodezya olan Zimbabwe’nin kurtuluş savaşında çocuktum. Benim için hâlâ acıklı savaş anılarını unutmuş değilim. Savaş alanlarından ormanlara doğru kaçtığımız ve dışarıda uyuduğum geceler... Daha sonra özgürleşen bir ortamda okula başladım. Çocukluğum her çocuğun olduğu gibi çeşitli oyunlar oynayarak geçti. Oyun alanımız tarlalardı. Burası Afrika çocuklarının da kalbidir. Şimdilerde dünya çocuklarının odalarını elektronik aletler kaplamışken Afrika çocukları dışarıda geceleri bile oyunlarına devam ederlerdi. Birbirlerine hikâyeler anlatırlardı.

E.E. (2) Tarihi okuduğum kadarı ile Batı, Afrika’dan köleleri kaçırdı. Ülkenizin yeraltı zenginliklerini çalarken, sizlere İncil’i vererek uyuttu kavramı konusunda neler söylersiniz? Batı sömürgeciliğinin izleri hâlâ Afrika’nın üzerinde dolaştığına inanıyor musunuz? Yoksa yerli halk bağımsızlığı sahiplenmeye başladı mı?

Evet, düşüncenize katılıyorum. İncil’i Afrika’ya Batılılar getirdi ve Afrika’yı kolonileştirmek için kullandı. Ve bizi bununla oyaladılar. Bu maneviyatçılık şeytancaydı. Hristiyanlığı kabul etmek zorundaydık. Bunu yaparlarken kültürümüzü de kullanarak yaptılar. Kutlamalarda tam tam çalmak ve Lobola (Bir erkeğin alacağı kadını, inek karşılığında ödeme geleneği) ödemelerini sürdürmek gibi. Bizi birbirimize bağlayan kültürel uygulamaları şeytanca uygularlarken bu süreçte mbira müziği, geleneksel şifa yöntemleri gibi dinsel misyonerler bizi yeni bir dinle gözlerimizi kör ederken arkasındaki kapitalist sistem, servetimizi çalmakla meşguldü. Geniş araziler, çiftlik hayvanlarımız ve madenlerimiz hep sömürge ülkelerine taşındı. Bağımsızlık mücadelemiz zor oldu. Ve hâlâ iyi bir ekonomi için uzun bir yolumuz var. Ülkemiz siyasi açıdan bağımsız görünse de ekonomik alanı hâlâ Batının kontrolü altındadır. Bazı ülkeler ve toplumlar bu boyunduruktan kurtulsalar da birçoğu Batının boyunduruğu altında olmaya ne yazık ki devam ediyorlar. Batı medyasında Mugabe’nin Arazi Gaspı”nı okudum. Samora Michael’in Portekizli sömürgecilerin sahip olduğu tüm şirketlere el konulması, bağımsızlık, Güney Afrika BEE vb. düzensizlikler. Bağımsız Afrika sonrası iktidarlar, yeni sömürgecilikle başa çıkmaya çalıştılar. Aynı şey manevi alanda da devam ediyor ancak bu uzun bir süreç…

E.E. (3) Büyüklerinizden Batı’ya köle olarak götürülenler oldu mu? Bununla ilgili hikâyeler varsa alabilir miyim?

T.M.(3) Kimin kaçırıldığını tam olarak bilmek zor. Uzun yıllar önce Mozombik ve Doğu Zimbabwe’deki kırsal bölgemdeki insanlar Brezilya’ya Ve pek çok Shona kültür inancının Brezilya’da mbira, marimba, inançlar v.b. bulundular. Yani soyumda belirli bir kişiyi gösteremem zira o zamanlar kayıt altına alınmamıştı.

E.E. (4) Afrika’da bir yazan olarak, ülkenizde veya kıtanızda kadın olmak ne demektir?

T.M. (4) Bir yazar olarak kadın olmanın zor olduğu alanlar olduğunu düşünüyorum. Erkek olmaktan daha zordur. Ülkemin bağımsızlığından sonra kolay olduğu alanlar ve güçlendirilmiş programlar oldu. Burada sınıflara da bağlıdır. Kentsel ortamdaki bir kadın erkekle aynı eşit haklara sahiptir. Kadın olmak, güçlenme nedeniyle erkek olmaktan daha iyi olabilir. Ancak kırsal kesimde kadın olmak ayırımcılığa uğradığından eğitim alanında büyük zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Birçoğu küçük yaşlarda evlendirilirler. Bazıları tecavüze uğrarlar ve istismar edilirler. Ama bu konu bir mücadele meselesidir. Sınıflarla ilgili sorundur. Bir adamın hayatı zorsa, diyelim ki, kırsal alanla ilgili bir sorunsa oradaki kadının da hayatı daha çok kötüdür. Bu durumu düzeltmek için mücadele edilmesi gerekir. Kadın sadece mücadeleden çok sınıf mücadelelerine odaklanmış durumdalar.

E.E. (5) Edebiyata geçelim. Ülkeniz ile Afrika edebiyatı hakkında neler söylemek istersiniz? Dünyaya sunduğunuz yazarlarınızı öğrenebilir miyim? Ayrıca Afrika edebiyatını dünya ne kadar tanıyor? Afrika Antolojisi editörü olarak çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?

T.M. (5) Edebiyata başlamadan önce bir şeyler yazıyordum. Shona’da çocukluk yıllarımda edebiyatla iç içeydik. Hikaye, masal anlatımları, folklor, atasözü zvpare (İngilizce karşılığını bulamadım.) dil sınavı, atasözlerinden daha derin nyaudzosingwi (bununda İngilizce karşılığı yok.) bizim edebiyatımızı teşkil ediyordu. Yani kırmızı kırmızıydı, ne kadar karanlıktı ve ne kadar sessizdi v.b. Afrika edebiyatı yukarıda da belirttiğim türlerdeki Afrika kültüründen gelir. Ancak bu Afrika dilinde daha anlam kazanır. Çünkü yerel dillerimizde geniş bir edebiyat vardır. Sömürü dilinde bu değişikliklere uğruyor ve Batı okurları gerçeğinden uzak bir biçimde yanlış okuyorlar. Tam anlamıyla tercüme edilemediği gibi. Bir editör ve yayıncı olarak elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Günümüz Afrika’yı genelde genç yazarlarca yazılıyor. Özellikle genç şairler çeşitli antolojiler aracılığı ile düşüncelerini aktarıyorlar. Batının bundan haberleri yok. Batılı okuyucunun bildiği şey, Batı medyası ve yayıncıların tanıtımını yaptığı yazarlardır. Diyelim ki, NYT, Guardian, Washington Post v.s. bunların kalemlerinde bir Afrika var. Bizleri dünyanın bilmesini ve okumalarını istiyorum. Batıdaki Afrikalı şairlerin, Afrika’ya ait kitaplarını düzenleyip yayımlıyorum. Batı’nın farkında olmadığı o geniş Afrika edebiyatı, aslında bu kıtanın gerçek hikâyesidir. Ben buna odaklanan bir editör ve yayıncıyım. Aynı zamanda hem de bir yazar.

E.E. (6) Türk edebiyatı hakkında bilginiz var mı? Hangi yazarları tanırsınız? Onlardan okuduğunuz bir eser var mı? Dünya edebiyatında hangi yazarların eserlerini severek okudunuz?


T.M. (6) Evet, çok sayıda Türk yazarın çalışmalarına rastladım. Nazım Hikmet, Murathan Mungan, Gökçenur Çelebioğlu ( 2010 yılında yayınladığım Off The Coast dergisinde) ve okuduğum diğerleri. 2009 da “Sürgün Mürekkep Dergisi”. Türk edebiyatının insanlık ve mücadelesini seviyorum. Doğu Avrupa edebiyatı da ilgimi çekiyor. Tabi ki Afrika, Yerli Amerikan, Yahudi, Yerli Asya Edebiyatarı yanı sıra, Aron Aji’nin 1111’deki çeviri dergileri ile Onat Kutlar ve Bilge Karasu da beğendiğim yazarlar arasında.

E.E. (7) Ülke yönetimi hakkında bilgi verir misiniz? Batı yanlısı mı, yoksa bağımsız bir ülke midir? İktidarın Aydınlara karşı tavırları nasıldır? Geçenlerde Booker Ödülüne aday yazarınız Tsitsi Dangarembga’nın tutuklandığını sayfanızda görmüş ve şunları yazmıştınız. “Yaratıcı yazarları tutuklayan bir hükumete güvenmiyorum. Sanatçılar bir toplumun ruhu ve vicdanıdır.” Bunu bu yıl Hindistan’ın düzenlediği Kritya Uluslararası Şiir Festivalinin sayfasında paylaşmış ve yazar arkadaşlara da duyurmuştum. Neler söylemek istersiniz?

T.M. (7) Robert Mugabe yönetiminde otuz yedi yılı aşkın bir diktatörlüğümüz var. Tıpkı Nazım Hikmet gibi yazar ve müzisyenlerde Türkiye’den kovulduğu gibi, dünyanın bizi görmezden geldiği yumuşak bir darbe ile devrildi. Mnangagwa'nın yönetimi altında işlerin daha iyi olacağı düşünüldü. O da acı çekti ve birkaç gün ülke dışına çıkarıldı. Mugabe darbesinden önce ama giderek daha netleşiyor Ülkeyi kontrol eden aynı askeri / güvenlik grubu kümesi Robert Mugabe yönetimi altında hâlâ çekimler yapıyor ve hala uğraşıyorlar. Keyfi tutuklamalarla hükümete karşı her türlü muhalefet edenleri tutukluyorlar ve onları hapse atıyorlar ve orada işkence yapıyorlar. Yukarıda alıntı yaptığınız ifadeyi yazdım. Nasıl olduğuna dair hiç şüphe yok. Acımasız bir hükümet ve yazarların tutuklanmaya başladıkları andır. Onların ruhunu tutukluyorsun yani seni yapan şeyi tutukluyorsun. Bir hükümet hakkında güvenilecek hiçbir şey yoktur. Hapishane yazarları çok…

E.E. (8) Afrika denildiğinde toplumumuzca “Açlık” ve “Susuzluk” ve “Sömürülen ülkeler” gelir. Aslında bu durumun insanlığın ve üçüncü dünya ülkelerinin ortak paydası olduğunu düşünüyorum. Kapitalizmin her tarafı işgal ettiği bir ortamda, zengin ve fakir arasındaki uçurum, ne yazık ki halkları gittikçe yoksul bırakıyor. Sizce Afrika topluluklarının mutluluk formülü nedir?

T.M (8) Batı medyasında Afrika hikâyeleri olmadan önce de belirttiğim gibi daha çok satmayı seviyorlar. Vahşi hayvanların odaya girdiği hikâye gibi şehir, kasaba, insan ve hayvanlar aynı mekânlardalar. Sanırım güç ve kontrolle ilgili bir durum. İnsanlar, Londra'da da açlıktan ölüyorlar. Paris'in getto çevrelerinde, kırk milyondan fazla Amerikalı yaşıyor. Amerika’da da üçüncü dünya hayatı mevcut. Batı medyasının inanmamızı istediği gibi, Afrika'da açlıktan ölmek! Mutluluğun yoksullukla çok az ilgisi var. Fakir insanlar buldum, onlar benden daha mutlular. Bunu kabul etmekle ilgili bir durumdur. Bu duruma göre sanırım Afrika ülkeleri, dünyadaki en yüksek akıl hastalıklarına sahip olmalı. Ama hayır. On yıl öncesine göre depresyon gibi hastalıklar olduğunu bilmiyordum. Batı kültürünün daha çok benimsendiği zamanlar. Birkaç örnekte Gettolarda birinin kendimi göreceğimi söylediğini duyuyor musun? Mutluluk, her şeye rağmen kendini sevmekle ilgilidir. Herhangi bir sınırlama, yetersizlik vb. Mutluluğun kişinin insanlık, hahaha ve biz insanlığın beşiği olduğumuzu biliyorsunuz. Afrika'dan ne kadar uzaklaşırsan o kadar mutsuz olursun. Bu sadece şaka!


E.E. (9) Ülkenizin eski ismi Rodezya. Bunun bir hikâyesi var mı? Ayrıca; Şohana, İngilizce, Kuzey Ndebele, Xhosa, Venda, Çevaca, Sotho, Tsvana, Tsongaca dilleri var. Toplumun geneli hangi dil ile anlaşmaktadır. Bu kadar dil farklılığı hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyim?

T.M. (9) Rodezya, İngiliz Cecil John Rhodes'tan türetilmiştir. Kapitalist ve sömürgeci Zimbabwe, Güney Afrika, Zambiya, Malavi vb. Evet Zimbabve'nin on altı resmi dili vardır ve her biri o dilin halkının bulunduğu bölgede konuşuluyor. En büyük grup, Shona dilidir ve yaklaşık yüzde yetmiş oranında konuşulmaktadır. Ndebele ise Güney Batı ve Batı'da iyi konuşulur ve ülkenin bir parçasıdır. Ulusal düzeyde özellikle iş için biz okulda birinci sınıftan itibaren öğretilen İngilizceyi kullanırız. Ana dil, kültürün içsel bir parçasıdır. Ve ayrıca sorunlar daha kolay anadilinizde ifade edilip edilmediklerini anlamak için yabancı dili de kullanırız.

E.E. (10) Covit-19 günümüzün en büyük dünya sorunu olmaya devam ediyor. Ülkenizde bu durum ne düzeyde ve nasıl önlemler alınıyor?

T.M. (10) Kovid, Batılılar kadar Afrika'da pek sorun olmamıştır. Medya ve tıp uzmanları yanıltıcı tahminlerde bulunmuştu. Evet, bizde de bu virüs bulunmaktadır. Batı ile aynı şekilde yanıt verdi. Ama bizde rakamlar oldukça aşağıdadır. Medyanın milyonları tahmin ettiği bir kışı geçirdik. 1.3 milyardan fazla olan bir nüfuslu kıta için 40.000'den daha az kişinin ölümü, çok fazla olmadığı açıktır. Ülkemde 10 binden az enfekte ve yaklaşık olarak 230 ölüm gerçekleşti. Bizler de diğer ülkeler gibi aynı şekilde tepkiler verdik. Sınırlar kapatıldı. Şirketler kapandı, herkes evlerinde kaldı. Ve sonunda az zararla karşılaştık.

E.E. (11) Turistlerin de ilgi gösterdiği Uluslararası Harare Sanat Festivali hakkında bilgi verir misiniz? Burada kitap fuarları da açılır mı? Kitap demişken, ülkenizin kütüphane sayısı, kitap okuma oranları hakkında bilgi verebilir misiniz?

T.M. (11) Harare Uluslararası Sanat Festivali zor durumda. Zimbabve Uluslararası Kitap Fuarı’da koma aşamasında. Burası Afrika'nın en büyük kitap fuarıdır. Zimbabve eskiden en çok Afrika yazarlarının bulunduğu edebiyatının önemli merkeziydi. Ancak yaptırımlar nedeniyle gelişmesi engellendi. Batılı borç verenler tarafından dayatılan yolsuzluk ve bu yapıların ve kurumların ekonomisi ve kötü yönetimi ve hükümetin sanat sektörüne ilgisizliği bu tür sanatsal organizasyonların yaşamını engelledi. Özellikle kitap fuarları covid-19 nedeniyle bu yıl kapalıydı ve uyum sağlayamadılar. Böyle olunca on-line festivaller öne çıktı. Afrika’da Şiir Festivalleri düzenlendi. Bizde çok az halk kütüphaneleri var. Ülkemizde okuma kültürü korkunç bir şekilde azaldı. Biz çok kitap okuduk. Kitap hep yanımızda vardı. Okulda, okumak gerekli olsun veya olmasın, okuyarak yol aldık. Köy yollarında, sığır sürüsüne giderken elimizde romanla giderdik. Roman okurken uyuya kalırdık. Ama günümüzde kimsenin elinde bir kitap göremiyoruz. Okul müfredatı tarafından zorlanmadıkça günümüzde çocuklar okumuyorlar. Kitapları pahalı görenler, ekonomik durumları nedeniyle bütçelerinden ilk bunları çıkartıyorlar. Böyle olunca insanlarda kültür zayıf oluyor. Neyse ki, eskiden kalan çok yazar ve şairlerimiz var. Bu yüzden çok değerli yetenekler boşa gidiyor.

E.E.(12) Biraz da mutfaklarımızdan konuşalım. Zambabwe mutfağını tanıtır mısınız? Ülke halkınız mısırı çok severmiş, doğru mu? Türk mutfağı hakkında bilginiz var mı?

T.M. Temel yemeğimiz mısırdan elde edilen kalın bir hamur olan Sadza'dır. (Isthwala, ugali, pap) Mısır, un haline getirilir, sonra onu üzerine mısır unu ilave edilerek suyla kalınlaştırıldıktan sonra pişirilerek yenir. Her çeşit et, sebze ve yaz otlarıyla birlikte servis edilir. Ayrıca çok fazla pirinç, ekşi süt, buğday, yabani meyve vb. yiyecekler tüketiyoruz. Evet, Türk yemeklerinden kebap ve baklavanın harika birer yemek türü olduklarını okudum. Ama burada hiçbir yerde bulunmuyor.

E.E. (13) Afrika denilince vahşi hayvanlar akla geliyor. Bu konuda yaşadığınız ilginç bir maceranız oldu mu?

T.M. (13) Evet Afrika'da o kadar çok hayvan var ki, onlarla birlikte büyüyoruz. Kırsal alanlarda çoğu artık doğa parkı ile çevrilen alanlarında yaşıyorlar. İlkokul ikinci sınıfta iken, bitişik ortaokulda İngiltere'den gelen beyaz tenli gurbetçi bir öğretmenleri vardı. Bir gün kocaman bir Piton yılanı yakaladı ve onunla yılan gösterisi yapmaya başladı. Gösteriye başladığı gün, köylerinden bir aslan geçti. Muchena Dağları’nın güneydeki Ziwa dağlarına kadar gitti. Tehlikeyi henüz bilmeden arkasından koştuk, neyse ki bu aslan zararsızdı. Bulunduğumuz bölge, o hayvanlar için yaşam alanıydı. Bir hafta sonra küçüklü büyüklü pitonlar okulun her yerinde görünmeye başladı. Kimseye zararları yoktu. Yetkililer yolları kapattılar. Otobüsler geçemedi. Piton yılanı birçok kişiler için totemdir, Onlar da aslanlar gibi kutsaldırlar. Hayvanlar yakalanmamalı veya öldürülmemelidir. O beyaz öğretmen yaptığı hareketle saygısızlık yapmıştı. Okul müdürü ne yapacağını biliyordu. Ruhlarımızı hafifletmek için para cezası öngördü ve ruhları yatıştırmak için bir bira töreni yaptı ve birkaç gün sonra bölgede piton yılanı görülmedi. Yani işe yarar geleneksel maneviyat ve insan ve hayvanların nasıl olduğu üzerine bağlantılıdır. Geleneksel Afrika maneviyatında hayvanlar, insanlardan daha yüksek ruha sahiptirler. Zimbabwe'de ve birçok Afrika ülkesinde herkesin kendine ait bir totemi vardır. Bu genelde bir hayvan totemidir.

E.E. (14) Size ülkemizin dünyaca ünlü Şairi Nazım Hikmet’i sorsam, tanır mısınız? Bize şiirlerinizden en beğendiğiniz çarpıcı bir dörtlük yazmanızı istesem mümkün mü? Ayrıca edebiyat çalışmalarınız ve kitaplarınız hakkında bilgi verir misiniz?

T.M. (14) Evet Nazım Hikmet’i ve eserlerini biliyorum. Kitaplarını çok seviyorum. Onun bir şiiri ile on yıl önce karşılaştım. Şiirlerini sevmenin nedeni onun şiirlerinde gerçekçilik ve mücadele eden bir enerjinin olmasıdır. Şiirden hoşlanıyorum. İnsan ruhunun derinliğine hitap eden, gerçekçi şiirler hoşuma gidiyor. Dünya çapında ünlü şairlerin şiirlerini okudum. Dinler, kültürler, insanlar edebiyat çalışmalarımı doldurdu. Alabildiğim her şeyi okudum. Edebiyat derslerinde olduğu gibi bu konularda iyi bilgili olduğumu düşünüyorum. Keşke size şiir yazabilseydim. Ama şu anda yapamıyorum. Zira bu satırları hareket halindeyken telefondan yazıyorum. Yazmak için daha iyi bir ortama ihtiyacım var. Sanırım okuyucular yüzlerce şiirime internet ortamından ulaşabilirler.

E.E. (15) Bizim ülkemizde bitki örtüsü ile eşi benzeri olmayan Kaz Dağları gibi yerler yabancı şirketlerce talan edilirken, sizin ülkenizde de maden nedeniyle Çinli şirketlerce nesli tükenen hayvanların olduğu belirtilmekte. Bu doğa katliamı hakkındaki görüşleriniz?

T.M. (15) Evet, çevrede bozulma var. Bu konuda Çinliler de yalnız. Benim gibi yerliler de. Hatta hükümet, bürokrasi, yerel yönetimler, Batılılar, Ruslar vb... Sanırım Milli Park olduğu için Çinlilerin etrafında gürültü yaptık. Çinlilerin Afrika'daki en büyük sınır ötesi parkında sondaj yapılmakta iken hükümet, sözleşmeleri iptal etti. Şu anda Hwange Milli parkı güvenli. Gelebilirsen, dünyanın en büyük fil sürüsünü, gergedanları, aslan gibi birçok vahşi hayvanları görebilirsin.

E.E. (16) Sorulmasını istediğiniz bir soruyu siz belirleyin. Röportaj için size çok teşekkür ediyor. Zimbabwe halkına en içten sevgilerimi gönderiyorum.

T.M. (16) Hahaha… Kendi kendime sorduğum soruyu cevaplayacağım: Hayır evli değilim!

Ertuğrul ERDOĞAN / TURKİYE

Not : 1) Bu röportaj Deliler Teknesi Dergisinde yayımlanmıştır.

   2) Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yazılarım E-Güven Şirketi'nce tasdiklendiğinden izinsiz hiç bir yolla çoğaltılamaz.  

--------------------------------------------------------------------------------------

ZIMBABWE AND LITERATURE 

Report / Ertuğrul ERDOĞAN

The first color that comes to mind when we talk about Africa is black. However, the color in which the sun and light never diminishes is yellow. African is agile. There is freedom in their souls. The spirit of Tam Tam music makes sense of the life path between birth and death. They chase away evil spirits. They congratulate married couples. They welcome spring. They greet their ancestors and respectfully farewell their dead. All this is in their music. They are endowed with the agility of their dances. In this continent, you keep up with the rhythm of the music, not life. This continent has everything. Africa, with its wildest animals, endless deserts, natural wonders and underground riches, has also greatly increased the enthusiasm of the technologically superior Westerners. The companies, which are aware of the underground wealth, almost surrounded the continent, carried the underground resources to their countries and exploited their labor by smuggling them to different countries as slaves. Our journey today is to Rhodesia, with its new name, Zimbabwe. This is a landlocked landlocked country in the south of Africa. Its capital is Harare. Its population is approaching fifteen million. There are ten provinces. A British company that set foot on the land for the first time in 1888, expanded its influence here by taking the mining franchise and ensured that this country will become British exploitation in the future. Then, after great struggles, the country declared its full independence on April 18, 1980. My guest is Mr. Tendai Rinos Mwanaka, who is involved in this country's literature. Come to our interview to get to know him and his country better ...

E.E. (1) Can we briefly get to know Tendai Rinos Mwanaka? What is it like to be a child in Africa? Could you tell us briefly about your childhood?

T. M. (1) Tendai Mwanaka was born 47 years ago in a little district of Nyanga to the east of Zimbabwe's border with Mozambique...its a quiet area of Nyatate, a small village of Mapfurira. It's a quintessentially Zimbabwe rural area. I was born on a Tuesday morning on 13 July 1973 in the then Rhodesia that became Zimbabwe after the liberation war. As a child it's that war that's still very much poignant in my memories...nights of sleeping outside, in the forest, running away from the battle fields, the violence, the residual terrors are the things that defines my early childhood. Later it was growing up in a free environment, going to school, playing all sorts of games, I think playing in the fields is at the heart of African childhood... Even now as the world over refuses to leave their sitting rooms glued to electronic gadgets...in Africa kids stay outdoors doing all sorts of things...especially playing and storytelling(literature) at night.

E.E. (2) As far as I read history, the West abducted slaves from Africa. What would you say about the concept of giving you the Bible while stealing the underground riches of your country? Do you believe that the traces of Western colonialism still roam over Africa? Or have the indigenous people started to embrace independence?

T. M. (2) Yes I do agree with your observation. The West came with the Bible...used the Bible to colonise Africa by making us think our ways of spirituality were demonic and that we had to embrace the Christian ways... And they did that by co-opting some of our cultural practices like playing drums during celebrations, upholding Lobola payments etc...and demonising those cultural practises that connected us to our God(s) like mbira music, traditional healing etc...in the process whilst the missionary was blinding us with a new religion the capitalist who was behind him was busy stealing our wealth, taking over vast tracts of land, our livestocks, minerals etc and shipping these back to the coloniser countries. It has been a rough journey to independence(political) and we still have a long journey to economic independence, for the coloniser even though he gave up political control he still controls the economic sphere. It's a reality you can't embellish or look over. Yes some countries, some societies are wrestling away their humanity from this subjecting yoke. I am sure you have read of Mugabe's land grab in western medias, Samora Michael's appropriation of all companies the Portuguese colonisers had after independence, South Africa BEE etc...though fraught with irregularities these are ways in which post independent African overnments have tried to deal with neocolonialism...the same is happening in the spiritual sphere too. But it's a long road

E.E. (3) Have your elders been taken to the West as slaves? Can I get any stories about this?

T. M. (3) It's hard to know exactly who was taken or not...its a long time ago. But from what I have read the Portuguese took a lot of Shona people in Mozambique and Eastern Zimbabwe(my rural province) to Brazil... And it's evident that a lot of Shona cultural beliefs are found in Brazil like the mbira, marimba, gods, beliefs etc... So yes but I can't point to a particular person in my lineage as information wasn't written down back then.

E.E. (4) As a writer in Africa, what does it mean to be a woman in your country or continent?

T. M. (4) As a writer I think there are areas where being a women is a lot difficult than being a man...and areas where it is easier(due to empowerment programs that have been instituted since independence). And it also depends with classes here. In urban environments being a woman might be pretty much the same with being a man, in elite circles being a woman might even be better than being a man due to empowerment programs I noted above...yet in the rural areas being a woman is a huge challenge as girls are discriminated against in accessing education, some are married off when little, some are raped and abused etc... But as I noted I take this issue as a struggle thing...as an issue to do with classes. If a man's life is hard let's say in the rural area versus urban area then the woman's life in that rural area is a lot worse. The fight to rectify this might be fought well if it's centred on class struggles than just women struggles

E.E. (5) Let's move on to literature. What would you like to say about your country and African literature? Can I learn about your writers that you present to the world? Also, how much does the world know about African literature? Could you tell us about your work as the editor of African Anthology?

T. M. (5) Literature has always been a part of us even before we started writing it down. Early shona childhood homes at night were homes of literature...storytelling, fables, folklores, proverbs, zvipare(sorry there is no English equivalent for these)...there are more like deep language quizz..deeper than proverbs, nyaudzosingwi ( has no parallel in English language)... This is language that physically defines how red was red, how dark was dark, how quiet was quiet etc... African literature comes from African culture and life... And it's especially deep when written in African languages due to depth of language through some of the devices I noted above that you can't find in English. I think the world know African literature written in colonial languages...there is vast literature in our local languages the
Western reader don't know about due to the fact that much of it has not been translated. As an editor and publisher I try my best to present African writing being written now by mostly young writers especially young African Poets through several anthologies. This is an area the West has no idea about too. What the Western reader knows are the authors the Western press and media promote let's say in NYT. Guardian, Washington Post etc... These have the kind of Africa they want the world to know and read about...as Africa that looks upto the West. I edit and publish books of African Poets that look upto Africa, Poets who stay or are connected to the continent, Poets who write truthfully about Africa without trying to please a foreign backer...that vast space the West is not aware of is where the true African story is... This is the area I decided to focus on as an editor and publisher...as well as a writer

E.E. (6) Do you have any information about Turkish literature? Which authors do you know? Is there any work you read from them? Which authors' works have you read fondly in world literature?

T. M. (6) Yes I have came across a number of Turkish writers work, work from Nazim Hikmet, Murathan Mungan, Gokcenur Celebioglu (whom I published in the same Off The Coast journal in 2010) and many others I read in Exiled Ink magazine of 2009... I love Turkish literature, its humanness, the struggle...I love literature from the eastern Europe area, of course African literature, native American literature, Jewish literature, native Asian literature. Aron Aji's translations in 1111 journal, Onat Kutler, Bilje Karasu...

E.E. (7) Could you give information about the country administration? Pro-Western or an independent country? How is the attitude of the government towards the Intellectuals? You recently saw the arrest of your Booker Prize nominee writer Tsitsi Dangarembga on your page and wrote the following. “I don't trust a government that arrestes creative writers. Artists are the soul and conscience of a society. " I shared this on the page of the Kritya International Poetry Festival organized by India this year and announced it to writer friends. What would you like to say?

T. M. (7) We have had a dictatorship of over 37 years around Robert Mugabe which muzzled journalists just like Hikmet was hounded out of Turkey during Atatürk' rule and a few writers and musicians too. When the regime was overthrown in a soft coup that the world chose to ignore we thought things will become better under Mnangagwa's administration as he had also suffered and was hounded out of the country a few days before the coup by Mugabe but more and more it's becoming clear that same cluster of military/security group that controlled the country under Robert Mugabe still call the shots now and they still deal with any kind of dissent against the government by arbitrary arrests, hounds critics, jails and persecute them...which I was addressing when brutal a government/ country is the moment they start arresting their writers. You are arresting your soul, you are arresting what makes you you. The Maya civilization rightfully observes writing as the greatest spiritual gift... There is nothing to trust about a government that jails writers.

E.E. (8) When Africa is mentioned, "Hunger" and "Thirst" and "Exploited Countries" come by our society. In fact, I think this situation is the common ground of humanity and third world countries. In an environment where capitalism occupies everywhere, the gap between the rich and the poor is unfortunately leaving the people increasingly poor. In your opinion, what is the formula for happiness for African communities?

T. M. (8) I think as I noted before the Western media has stories of Africa that they like to peddle more. Like that story of wild animals rooming the cities and towns, people and animals occupying the same spaces.. It's about power and control I think. People are starving in London and Paris' ghetto surburbs, over 40 million Americans live the so-called third world life in US... It doesn't mean everyone is starving in Africa as the Western media wants us to believe. Happiness has very little to do with poverty...I have found poor people(poor than me) more happier with themselves. It's about accepting your condition(situation) in life. If it was so I think African countries should have the highest mental diseases in the world, ....but no. We didn't know there were diseases like depression until a few decades
ago when more of the Western culture was embraced. In few instances would you hear someone in the ghettoes saying I am going to see my shrink etc... Happiness is about loving yourself despite/ inspite of
any limitations, incapabilities etc. Happiness has to do with one's humanness, hahaha and you know we are the craddle of humankind. The more you move away from Africa the more unhappy you become. It's just a joke!

E.E. (9) The old name of your country is Rhodesia. Is there a story for this? Also; There are Shona, English, North Ndebele, Xhosa, Venda, Ndau, Chewa, Kalanga, Sotho, Tswana, Tsonga languages. With what language the society generally understands? Can I get your opinions about these many language differences?

T. M. (9) Rhodesia was derived from Cecil John Rhodes, the British capitalist and coloniser who lead the colonisation mission of Zimbabwe, South Africa, Zambia, Malawi etc. So he named the country
after himself. Yes Zimbabwe has 16 official languages, and each is spoken in the area the people of that language reside. The biggest group is Shona language which is spoken by close to 70percent of the country, then Ndebele is well spoken in the South West and Western part of the country...on a national level especially for business we use English which is taught from the first grade at school. Allowing these languages to be used helps in maintaining our cultures as language is an intrinsic part of culture. And also issues are easier to grasp if they are articulated in your native language than in a foreign language.

E.E. (10) Covid-19 continues to be the biggest worldwide problem of our time. At what level is this situation in your country and what measures are taken?

T. M. (10) Covid has not been much of a problem in Africa as the Western media and medical professional had misleadingly predicted. Yes we have responded to it the same way as the West ....but the numbers are very low here...we are past the winter the media had predicted millions will be dead by then...but for a continent of over 1.3 billion with deaths of less than 40 000 people it's clear it is not much of a threat here. My country has less than 10000 infected, about 230 deaths. But we did react to it the same way, locked borders, closed companies, stayed home...and came out unscratched.

E.E. (11) Could you give information about the Harare International Festival of Arts, which also attracts tourists? Are book fairs open here? Speaking of books, can you give information about the number of libraries in your country and the rate of reading books?

T. M. (11) Harare International Festival of the Arts is long since moribund, so also the Zimbabwe International Book Fair (comatose stage), that used to be Africa's biggest book fair. Zimbabwe used to be one of the most important centres of African writing, it's still churning out writers...but institutional support and structures have dwindled as the country tanked developmentally due to among others sanctions imposed by the Western lenders, corruption, mismanagement of the economy and mismanagement of these structures and institutions, and government's disinterest in the arts sectors especially writing. Book fairs are closed this year due to covid...and they failed to adapt to the situation and moved to online festivals like what others, for example, Poetry Africa have done. We have very few public libraries in my country and reading culture has terribly gone down. When we were growing up we devoured books, we always had a book we were reading whether it's required reading or not at school...we walked reading books in the village lanes, went to herd cattle with novels, slept reading novels...but nowadays you can hardly see anyone holding a book. Unless forced by school curriculum kids nowadays don't read books, and books are expensive and with the economic situation we have they were the first to be cut out of the budget. So the reading culture is poor. But we have so many writers and Poets than before, so much worthwhile talent is wasting away...most of us have now resorted on writing for the outside reader, thus we are well read outside our country

E.E. (12) Wild animals come to mind when Africa is mentioned. Have you had an interesting adventure in this regard?

T. M. (12) Yes Africa has so many animals...we grow up close to these in the rural areas but most now reside in game park areas. When I was in second grade in primary school, the adjacent sister secondary school had white expatriate teachers from the UK. One of the teachers captured a Python snake and started doing a snake show with it. That day he started doing the show a lion passed through the villages from Muchena mountains all the way to the south Ziwa mountains, passed by our school. We ran for our dear little lives but this lion was harmless...it is the spiritual medium of our area...and a week later pythons of all sizes started sprouting all over this school, Nyatate sec school where that teacher taught. No they were not killing anyone, they blocked roads, buses couldn't pass. The Python is the totem of the owners(kings) of our place, so like the lion they are sacred animals and shouldn't be captured or killed. That white teacher had caused this sacrilege and the headmaster of the school knew well enough what had to be done to appease the spirits...they paid a stipulated fine and did a beer ceremony to appease the spirits and a few days later no python snake was seen around the area. So it touches on the traditional spirituality and how humans and animals are connected, how in traditional African spirituality animals are of higher spirit than humans. Each person has his own totem in Zimbabwe and many African countries...and mostly it's an animal. That animal is sacred to those of that totem.

E.E. (13) If I ask you about the world famous poet of our country, Nazım Hikmet, would you know? Is it possible if I ask you to write a stunning quatrain that you like best from your poems? Also, can you give information about your literature studies and books?

T. M. (13) Yes I know his works and love them dearly. I came across his poetry 10 years ago. And as I noted it's the humannes, the struggle, spiritually and physical(maybe that came from his exilitic condition) and raw energy of his poetry that made me love him. I like poetry that is unbidden, temptous, deep, human, ...poetry that fills your soul with ecstasy. I have read widely, across the world, into different religions, cultures, people. My studies of literature was self directed through reading whatever I could get, not something prescribed as in literature class, so I suppose I am well versed with
what's being written, what was written. My writing is also inspired by all these confluences much as it is inspired by my language and culture. I wish I could pen the poem but I can't now. I am answering these questions on the go...I need a better environment to write a poem..but I suppose readers can access hundreds of my poems online.

E.E. (14) In our country, places like the Kaz Mountains, which are unique with their vegetation, are plundered by foreign companies, while it is stated that there are animals that are extinct by Chinese companies in your country. Your views on this massacre of nature?

T. M. (14) Yes there is degradation of the environment, not necessarily by the Chinese alone. Even locals like me, even the government departments, local authorities, the West, the Russians etc... I think
we made the noise around the Chinese because it was a national park, the biggest transfrontier park in Africa, that the Chinese were drilling in. And it helped. The government rescinded on the contracts
they had signed...and Hwange national park is safe. You can come to see the biggest herd of elephants in the world, rhinos, lions etc.

E.E. (15) Determine a question you want to be asked. Thank you very much for the interview. I send my most sincere love to the people of Zimbabwe.

T. M. (15) Hahaha… I will answer the question I asked myself: No I am not married!


Ertuğrul ERDOĞAN / Türkiye


 

27 Ekim 2022

Vladimir Alexandrov ve ‘Siyah Rus’ adlı Kitabı / Röportaj Ertuğrul ERDOĞAN

Vladimir Alexandrov, ilk basımı 2013’de Amerika’da yayınlanan ardından İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Siyah Rus” adlı kitabın yazarıdır. Öncelikle beni Vladimir Alexandrov ile tanıştırdığı için Yazar Nermin Bezmen’e teşekkür ediyorum. Kendisiyle tanışmamızın ardından yazarın “Siyah Rus” adlı kitabını okuyabilmek için aramaya başladım. Hemen hemen her kaynağı sorgulamama rağmen her yerde tükenmişti. Sonunda şans eseri Pınar Üre’nin İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Sosyal Bilimler süreli dergisinde kaleme aldığı kitap hakkındaki makalesine rastladım. Giriş bölümünde şöyle diyordu: “' Ne doğum yerimizi ne de tenimizin rengini değiştirebiliriz. Ne kadar çok dil öğrensek de asla ana dilimizi her daim bizimdir. Bununla beraber; tarihsel olayların neden olduğu bazı seçimlerimizin üzerinde kontrolümüz olamasa da/etkili olamasak da, birgün gelir aslında bize tamamen yabancı olan bir yere ait olduğumuz hissine kapılırız. Doğduğumuz yere mi aiti, ya da kabul gördüğümüz, saygınlık kazandığımız bir yere mi? Yeni bir yaşamı nerede bulacağız?” Bu arada ben hâlâ kitabı bulmaya çalışırken yazar Türkçe ’ye çevrilmiş bir kopyasını imzalı gönderme nezaketinde bulundu. Bu cömert hediyesi için kendisine yürekten teşekkür ederim. Bu değerli kitabı özenle saklayacağım. Kitabın kahramanı, Amerika’daki özgürleştirilmiş eski kölelerden birinin oğlu olan Frederick, 1919’da Bolşeviklerin Rusya’yı işgali sonrasında iki yüz bin Beyaz Rus mülteci ile birlikte İstanbul’a iltica eder. Hayata tutunabilmek için çalışma hayatına atılır. İstanbul Taksim Meydanı’ndaki Maksim olmak üzere pek çok eğlence mekanı açar. Aynı zamanda İstanbul’u Jazz’la buluşturan ilk kişi olarak tarihe geçer. Yazar, Yale Üniversitesinde İskandinav Dili ve Edebiyatı Bölümünde profesörlük yapmıştır. Hakkında sizleri daha fazla bilgilendirmek amacıyla kendisine sorular yönelttim.



E.E. (1) Okuyucularınız için bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Ne zaman yazmaya başladınız?

V.A. 1979 yılında Princeton Unv.'den doktora derecemi alır almaz yazmaya başladım ve hemen Harvard Un.'de 'Rus Edebiyatı ve Kültürü' profesörü olarak akademik kariyerime başladım. O yıllarda yayınlarım doğal olarak bilimsel ve akademik (teorik/teknik) idi. Yani akademisyenler ve lisans öğrencileri için yazıyordum. Başlangıçta odak noktam büyük ilk Rus Modernistlerinden Andrey Bely'nin mirası oldu. Vladimir Nabokov tarafından Modern Avrupa Edebiyatının dört büyük çalışmasından biri olarak nitelendirilen meşhur romanı 'Petersburg' u, James Joyce, Marcel Proust, Franz Kafka 'nın çalışmaları izlemiştir. Takip eden otuz yılda farklı yazar ve temalarda yapmış olduğum akademik çalışmalarım /yazılarım ise 'Siyah Rus’tan oldukça farkı idi ve artık akademik uzmanlar için değil tamamen eğitimli okuyucular için oldu.

E.E. (2) Sizi etkileyen kitaplar ve etkisinde kaldığınız yazarlar oldu mu?

V.A. Evet, elbette favorilerim arasında Rus edebiyat klasikçilerinden ki bu benim akademik uzmanlık alanım oluyor. Lomonosov, Derzhavin, Pushkin, Gogol, Turgenev, Dostoevsky, Chekov, Blok, Bely ve Nobokv'u sayabiliriz.

E.E. (3) Sizce okuyucu seçici mi olmalıdır? Yeni başlayan yazarlara önereceğiniz kitaplar nelerdir?

V.A. Okuyucunun kesinlikle seçici olması gerekir ancak aynı zamanda her şeyi de okumalıdır. Çünkü sevmediğiniz bir şey bazen size sevdiğinizin ne olduğunu anlamanızda yardımcıdır. Bence tanınmış yazarları okumak ve incelemek (burada özellikle Rus yazarlarda ısrarcıyım/yazarların üzerinde duruyorum) çok yararlı olacaktır. Özellikle de yavaş yavaş okumak ve amacı nedir gibi her detayı sorgulamak; en ufak bir detayın çalışmanın bütününü de nasıl bir etki ya da anlam katacağı gibi.

E.E. (4) Ben kendi romanlarımı yazarken çoğunlukla karakterlerimin dünyasına girerim. Daha bir bölümü yazarken bir sonrakini gözlerimde canlandırır, görselleştiririm. Hikayeyi adeta karakterlerde yaşarım. Yarattığım karakterler benim en iyi dostum olurlar. Ya siz? Hikayelerinizin kahramanları ile ilişkiniz nedir/nasıldır? Nasıl yazdığınız hakkında bizleri aydınlatır mısınız? Bizlere neler diyeceksiniz?

V.A. Henüz roman yayınlamadım. Sadece bilimsel yayınlar ve Amerikan İngilizcesinde yaratıcı olmayan kurgu denilen bana göre de tarihsel biyografiler anlamına gelen bir kitap. ​İlki 'Siyah Rus' idi ve eylül 2021 de yayına girecek olan ​yeni kitabım ise 'Rusya'nın zincirlerini kırmak; Boris Savinkov, Çar ve Bolşeviklere karşı savaş​ları'. Fakat ben de yaşam hikayelerini anlattığım karakterlerin akıllarına girerek, tarihsel gerçeklerin izin verdiği ölçüde onların deneyimlerini hayata geçirmeye çalışırım. Henüz bir roman yayınlamadım ​dedim, çünkü bir tane​sinin taslağı hazırken başka birine başladım ve hâlâ onlar ile ne yapacağımı düşünmekteyim. İkisi de tarihsel gerilim ve Frederic Bruce Thomas'ın ' Siyah Rus' karakterine dayalı. ​İkisinin de önsözünde söylediğim gibi; 'hikayeler bugüne kadar bilinmeyen maceralardan (elbette benim yarattığım) oluşmaktadır, karakterler ise gerçek hayattan alınmıştır'. İkisinde de ilerleyişim sizin bahsettiğinize çok yakın ve kesinlikle sona doğru hikayenin gidişini güzümde canlandırıyorum.



E.E. (5) Kanımca yazarlar birer aktör ve aktristirler. Onlar da romanlardaki karakterleri oynarlar. Bir romanı bitirdiğimde tıpkı güçlü bir oyundan/performansından sonra kendi yaşamına adapte olmaya çalışan bir aktör gibi hisseder, zamana gereksinim duyarım. Sizin de hiç böyle hissettiğiniz olur mu? Romanınızı bitirdiğinizde neler hissedersiniz?

V.A. Katılıyorum; yazdığımız romanlar gerçek dünya ile hayal dünyamızda yarattığımız karışımlardan oluşur. İlk romanımı bitirdiğimde belirsizlikle tatmini bir arada yaşadım. Bu yüzden onu bir süreliğine bir kenara koydum ve biraz uzak kalarak yeniden değerlendirmek istedim. Biyografilerimde de aynısını yaptım.

E.E. (6) Türk edebiyatı hakkında yorum yapmak ister misiniz? Türk yazarlarından okuduklarınız oldu mu? Okudu iseniz beğendikleriniz?

V.A. Ne yazık ki Türk edebiyatının neredeyse hiç bilmediğim pek çok edebiyattan birisi. Bununla birlikte Nermin Bezmen'in 'Kürt Seyit ve Şura' sını zevkle okudum. Orhan Pamuk'un 'İstanbul; Anılar ve Şehir' ini okudum ki harika bir kitaptı.

E.E. (7) Bir zamanlar kör bir adamı yazıyordum. O süreçte evin ışıklarını kapadım, gözlerimi bantladım ve baston alarak evde gezinmeye başladım. ​Amacım dünyalarına girmekti. Siz hiç ​bu tür deneyler yapar mısınız? (bunun gibi rol oyunları denediniz mi?)​​

V.A. Hayır bunu yapmadım ama ne denli yararlı olabileceğini görüyorum. Benzer bir şeyi pekala uzay ruh halini deneyimlemek için yapabilirim. Şimdiye kadar sadece hayal etmekle yetindim/ ederek ilerliyorum.

E.E. (8) 'Siyah Rus' adlı kitabın ana karakteri olan Frederic Bruce Thomas 'ın hayatını oldukça ilginç buluyorum. Pek çok ülkede yaşanmış bir hayat ; ABD, Batı Avrupa'nın çeşitli yerleri, Rusya ve Türkiye… Maksim Müzik Eğlence merkezini açışı ve JAZZ'ı Türklerle buluşturması çok etkileyici. İstanbul'a sığınmacı olarak gelmiş. Ne yazık ki sığınmacı/mülteci ​sorunları günümüzde halen yaşanan bir gerçek. Bu sorunla ilgili söyleyecekleriniz nelerdir?


“Siyah Rus” roman kahramanı Frederick

V.A. Maalesef büyük ve inkar edilemez bir sorun olarak kaldı.​ Frederic Thomas'a sempati beslememin bir nedeni de yabancı bir ülkede bir yabancı gibi yaşamanın nasıl bir şey olduğunu çok iyi anlamamdan geliyor. Ailem Rus idi ve ben ABD'de büyüdüm. Her ne kadar sığınmacıların ​bugün katlanmak zorunda kaldıklarına nazaran benim için hayat daha kolay ol​duysa da hep bir dışlanmışlık yaşıyorsunuz.

E.E. (9) Şu an ne üzerinde çalışıyorsunuz? Yeni kitabınız ne hakkında? Yazmayı sevdiğiniz konular nelerdir?

V.A. Yukarıda bahsettiğim gibi yeni bir biyografi yazdım. Bir roman taslağım hazır ve ikincisine başladım. Tarihsel kurgu yazmayı seviyorum. Çünkü Son Rus İmparatorluğu ya da Sovyet ilk yılları veya 1900-1925 yılları arası gibi ilgimi çeken bölgelerde tarihi yeniden yaratmayı seviyorum. Benim romanlarım keyif duyduğum gerilim türünde. Hayranlık duyduğum gerilim yazarları ise John le Carre Robert Harris’tir.

E.E. (10) Ünlü olmak bir yazar için önemli midir? Yazarlar edebiyat dünyasından ne beklerler? Amaçları nedir? Sizce ünlü olmak için mi yazarlar yoksa dünyayı değiştirmek adına geleceğe mesaj verme çabasında mıdırlar? Sizce amaçları ne olmalıdır?

V.A. Bunun değişken olduğunu düşünüyorum, yani duruma göre farklılık gösterebileceğine. Bahsettiğiniz tüm olasılıklar olasıdır/ olması mümkündür.

E.E. (11) Dünyada birçok yazar ilk kitaplarının basımında güçlüklerle karşılaşmışlardır. Bu halen geçerli bir sorun. Benzer sorunlar yaşadınız mı?

V.A. Şanslıyım, akademik kitaplarımda yaşamadım. Her iki biyografi kitabım da New York’da bağımsız çalışan, ticari, küçük ama sağlam basımevleri tarafından kabul gördü. Daha büyük Amerikan yayınevleri ise konularının Amerikan okuyucusu için çok fazla ezoterik (sadece belirli bir grup tarafından anlaşılan- belirli bir gruba hitap eden) olduğu gerekçesi ile yeterince satamayacağını öngördüler/düşündüler. ABD'de kurgu yayımlamak genellikle zor olduğundan benim romanlarım için de uygun bir yayınevi bulmak oldukça zor olmuştur.

E.E. (12) Genç yazarlara önerileriniz?

V.A. Size geçim sağlayacak ​yazı dışında meslek sahibi olun. Olabildiğince çok okuyun. Yazabildiğiniz kadar çok yazın, he​r zaman bir​çok kez yeniden yeniden yazın. PES ETMEYİN !

E.E. (13) 2021 yılında basıma geçeceğini bildiğimiz bir kitap üzerinde çalışıyorsunuz ; 'Rusya'nın zincirlerini kırmak; Boris Savinkov, Çar ve Bolşeviklere karşı savaş​ları'. Bu kitap hakkında birkaç kelime söyler misiniz? Türkçe çevirisini düşünüyor musunuz?

V.A. Bu romanım, Çar ve Bolşeviklerin eşit derecede kötü olduklarını düşünen ve bu nedenden dolayı onlar ile mücadele eden/savaşan bir Rus devrimcinin hayat hikayesidir. İşte size kitabın tanıtım reklamlarında kullanılacak Boris Savinkov'un yaşamından kısa bir kesit/açıklama; Winston Churchill ​incelemesinde bu efsanevi Rus devrimci hakkında der ki; ' çok az insan; daha çok çabaladı, daha fazla feda etti, daha çok cesaret gösterdi ve Rus halkı için daha çok acı çekti ve o bugün anavatanında efsanevi ve tartışmalı bir figür olarak kaldı' Her ne kadar şimdilerde Rusya dışında büyük ölçüde unutulduysa da Boris Savinkov tüm yaşamı boyunca Rus İmparatorluğunun sonu ile Sovyet Birliğinin kuruluşu arasındaki zaman biriminde hem kendi ülkesinde hem yurtdışında kötü nam salmıştı. O karmaşık ve çatışmalı bir birey, devrimci bir terörist, skandal bir yazar, Modigliani ve Diego Rivera gibi o dönemi tanımlayan / o donemde yer eden ve çığır açan sanatçıların dostu, ​bir hükümet bakanı, Lenin ve Bolşeviklere karşı yorulmak bilmeyen bir savaşçı, Churchill'in danışmanıydı. Hayatının sonunda, Sovyet gizli polis teşkilatının kendisini yakalamasına izin verdi ve ülkenin en değerli siyahi mahkumu olarak Bolşevik devletini nihayet tanıdığı açıklamaları ile tüm dünya manşetlerinde yer aldı. Ancak bu kitabın iddia ettiği gibi; bu daha çok Savinkov'un bir kumarbaz olarak oynadığı son kart gibiydi. Ve acımasız​/zalim rejime son darbeyi vurabilmek için (bir gizli plan ile hayatını tehlikeye atmıştı.) hayatını gizli bir plana bağlamıştı. Ne kızıl ne beyaz Savinkov tarihteki yerini kendi elleriyle yazdı ve tarihteki yerini değiştirmedi Hayat hikayesi destansı bir taramaya sahip ve 20. yy dünya tarihinin tartışmasız en önemli katalizörü olduğu Rus devrimi ile ilgili birçok popüler efsaneye meydan okuyordu. Tüm çabalarını anavatanını eşsiz, demokratik, insancıl ve aydınlanmış bir devlete dönüştürmeye yönlendirmişti. Hedefleri için sayısız vatandaştan aldığı destek 20.ve 21.yy da Rusya'nın izlediği yolların komünizmin zorbalığı, Putin'in otoriterliği tarihsel kaderinde yazılı olanlar olmadığını gösteriyor. Savinkov'un hedefleri, Rusya'da işlerin nasıl yürüyeceğine ve hatta belki bir gün hâlâ nasıl olabileceğinin yakıcı /dokunaklı bir hatırlatıcısı olmaya devam ediyor. Romancı bir canlılıkla yazılmış olan, zaferler, felaketler, dramatik manevralar, Savinkov'un hayatını tanımlayan çelişkiler ile dolu bu kitap, Rus ve dünya tarihini değiştirmeye çalışan sıra dışı bir adama ışık tutuyor. Türkçeye çevrilmesi harika olacaktır.

E.E. (14) Biyografinizde ana karakter Frederick önce ABD'de sonrasında bazı Avrupa ülkelerinde ve Birleşik Krallık‘da garson olarak çalıştı. Ardından Rusya'ya gitti. 1. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında artık zengin bir işadamıydı. Evlilik, çocuklar derken devrim sonrası deniz yolu ile ülkeden kaçarak İstanbul'a gelen 150 bin _ 200 bin insandan birisiydi. Maksim Müzik Eğlence Merkezini açtığında Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarıydı. Zamanla para kaybedince benim de yıllarımı geçirdiğim Ankara'ya yerleşti. Temmuz 1928'de 55 yaşında öldü. Evet, oldukça ilginç bir hayat, peki biyografi için neden bu karakteri seçtiniz? Yazmaya başladığınızdan itibaren yazma sürecinizin nasıl geliştiğini anlatır mısınız? Size ne ilham verdi?

V.A. Frederic'in Mississipi'deki eski kölelerden birinin oğlu olduğu gerçeğini hatırlamak çok önemli ve başına gelenler nadir görülen, son derece olası olmayan ve alışılmadık şeyler. Onun gibi genç siyahiler ABD'nin güneyini terk etmediler. 1890 'da yaptığı gibi (ki ancak 10 yıllar sonra) Onun gibi genç siyahiler 1890'larda Avrupa'ya gitmediler (ancak 10 yıllar sonra, 1.Dünya Savaşından sonra ) ve o oradayken Rusya’da tek bir siyahi yaşamıyordu. İşte hayatını öğrenmek ve kaleme almak istememin ana nedeni son derece dikkate değer bulduğum bu özgünlüğü oldu.




Frederick’in 1917 Rus Devriminden sonra eğlence dünyasını bırakıp İstanbul’a geldiği gemi. Frederick İstanbul’da Maksim Eğlence sektörünü burada devam ettirecekti…

E.E. (15) Kitabınızda 1.Dünya Savaşını, Rus-Bolşevik Devrimini, Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarını ve Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarına değinmişsiniz ki bunlar tarihin en önemli yılları. Pek çok önemli tarihsel olayı irdelediniz. ' Siyah Rus' adlı biyografiniz için film görüşmeleriniz oldu mu?

V.A. Evet, pek çok kişi tarafından sinemaya uyarlama için tekrar tekrar ilgi görmek sevindirici. Şu günlerde Amerika’da TV serisi için görüşmeler masada. Bir çok kitap seçenekler dahilinde olsa da çok azı film ya da TV serisine dönüştürülebiliyor. Fakat buna rağmen 'Siyah Rus' oldukça umut verici görünüyor.

E.E. (16) Romanınızın kahramanı Frederick, küçük bir markette çalışan ve evi tren istasyona bakan bir yerde yaşamaktadır. Trenler istasyonu terk ederken onları izlemeyi alışkanlık haline getirmiştir. Bu durum onu her şeyi geride bırakıp gitmesi için etkilemiş midir?

V.A. Evet. 1890'da babası vahşice öldürülüp ailesi dağılınca evinden uzaklaşma kararının arkasında, trenlerin istasyonu terk edişlerini seyretmesinin izleri olduğunu düşünüyorum. Bu terk edişleri, artık orada yapacağı bir şeylerin kalmadığına ve onu hedeflerine götürecek bir yol gibi algıladığına inanıyorum.

E.E. (17) Röportajımızı bitirmeden önce eklemek istediğiniz bir şey var mı? Burada bizlerle olduğunuz ve görüşleriniz için çok teşekkür ederim.

V.A. Bu ilginç sorular için ben teşekkür ederim. Yazılarınızda bol şans dilerim.

Ertuğrul ERDOĞAN

Not: 1) Bu röportaj Deliler Teknesi Edebiyat Dergisinde yayımlanmıştır. 
        2) Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yazılarım E-Güven Şirketince tasdiklendiğinden izinsiz hiç bir yolla çoğaltılamaz.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------

Vladimir Alexandrov and his book ‘The Black
Russian’

Interview/ Ertuğrul ERDOĞAN


Vladimir Alexandrov is the author of ‘The Black Russian’, which was published first in the USA in 2013 and then in Turkey by İş Bankası Kültür Yayınları in 2015. The Turkish title is ‘Siyah Rus’.

I would like to thank Nermin Bezmen, the renowned Turkish writer, for introducing me to Mr. Alexandrov.

…..I began by searching for the book in every available source in Turkey but unfortunately it was sold out. Luckily, I found an essay about this book in the İstanbul Kemerburgaz University Social Sciences Periodical written by Pınar Üre. The introduction to this article said: “We can neither change the colour of our skin nor our birthplace. Even if we learn many languages, we never forget our mother tongue. Nevertheless, because of historical events we have no control over some of our choices, and one day we may realize that we feel we belong to a place that was foreign to us. Do we belong to our birthplace, or do we belong to the place where we are accepted, respected and where we established a new life for ourselves?”……

While I was still searching for the book, Mr. Alexandrov kindly sent me a signed copy of the Turkish translation from the USA. I thank him from the bottom of my heart for his generous gift. I will treasure this book.

The hero of the book, Frederick Bruce Thomas, is the son of former freed slaves in the USA. In 1919 after the Bolsheviks took power in Russia, he took refuge in Istanbul along with some 200 thousand ‘White Russians’. He established a new life for himself by opening a series of venues, including Maksim, the famous music hall in Taksim Square in Istanbul. He also introduced jazz to Istanbul.

Vladimir Alexandrov was, until he recently retired, a professor at Yale University in the Department of Slavic Languages and Literatures. I am going to ask him some questions so that we can learn more about him.

E.E. (1) Mr. Vladimir Alexandrov, would you kindly tell us something about yourself for our readers? When did you start writing?

V.A. (1) I began to write articles and books right after I received my Ph. D. from Princeton University in 1979 and began my academic career as a professor of Russian literature and culture at Harvard University. My publications at that time were scholarly and academic, by which I mean that I was writing for other professors as well as graduate students. My focus initially was on the legacy of Andrey Bely, the great early Russian modernist, whose famous novel ‘Petersburg’ was called by Vladimir Nabokov one of the four greatest works of modern European literature (together with works by James Joyce, Marcel Proust and Franz Kafka). This academic writing, which I did for the next thirty years--focusing on various authors and topics--was very different from ‘The Black Russian’ and what I wrote after that, which was and is aimed at a general educated readership and not at academic specialists.

E.E. (2) Are there any writers whom you were impressed and books that affected you deeply?

V.A. (2) Yes, indeed. Among my favourite classic writers in Russian literature, which was my academic area of specialization, were Lomonosov, Derzhavin, Pushkin, Gogol, Turgenev, Tolstoy, Dostoevsky, Chekhov, Blok, Bely and Nabokov.

E.E. (3) Do you think a reader should be choosy? Are there some books you would like to recommend to the novice writers?

V.A. (3) A reader should definitely be choosy, but should still read everything because finding something you don’t like will help you define what you do like. I think that reading and studying famous writers (and I will continue by mentioning only great Russian writers) can be very helpful especially if you read slowly and ask about every detail—what is its function? What does a detail do for the overall effect or meaning of the work as a whole?

E.E. (4) I usually get into the brains of my characters while I am writing my novels. While I am writing a chapter, I visualize the end of the scene and the next chapter. I live the story in characters. The characters I create become my best friends. What about you? How is your relation with your novel heroes? What can you tell us about how you write?

V.A. (4) I have not yet published a novel, only scholarly books and what is called in American English, “creative non-fiction,” which in my case means historical biographies. The first one was ‘The Black Russian,’ and my new one, which will be published in September 2021, is ‘To Break Russia’s Chains: Boris Savinkov and His Wars against the Tsar and the Bolsheviks.’ But I definitely try to get into the heads of my biographical subjects and to bring their experiences to life by imagining them as fully as the historical facts allow. I said that “I have not yet published a novel” because I have drafted one and begun another and am still deciding what to do with them. They are both historical thrillers and based on the hero in ‘The Black Russian’—Frederick Bruce Thomas. As I say in the preface to each, the character is not invented, but the stories are about his ‘heretofore unknown adventures’ (which I of course invented). In their case, my procedure is very much like the one you describe and I definitely visualize the conclusion toward which the entire story moves.

E.E. (5) Writers are like the actors and actresses I suppose. They act the role of the characters of novels. When I finish writing a novel I find it I need some time to get back to real life like an actor after a powerful play. Do you ever feel like this? What do you feel when you finish writing your novel?

V.A. (5) I agree that the world in a novel one has written blends to some extent with the ‘real’ world outside it. When I finished drafting my first novel, I felt both satisfaction and uncertainty. This is why I decided to leave it alone for a while and then come back to it later so that I could evaluate it from some distance. I did the same with my biographies.

E.E. (6) Would you like to comment about Turkish Literature? Do you read from Turkish writers? If you do would like the name the books you liked?

V.A. (6) I regret that Turkish literature is one of many literatures that I know hardly at all. I’ve read Nermin Bezmen’s ‘Kurt Seyt and Shura,” which I enjoyed, and Orhan Pamuk’s ‘Istanbul: Memories and the City,’ which is a wonderful book.

E.E. (7) Once I was writing about a blind man. One night I switched off the lights in the house, I covered my eyes with a black scarf, and, using a rolling pin as a cane, I tried walking around the house. Do you also do role playing like this?

V.A. (7) No, I haven’t done this, but I can see how it would be useful. I may very well try something like this to experience an alien state of mind. So far, I’ve been using just my imagination.

E.E. (8) I found the life of Frederick Bruce Thomas, the main character of your book ‘The Black Russ
ian,’ very interesting. A life which is lived in many countries—the USA, various places in Western Europe, Russia, and Turkey. His opening the Maxim Music Hall, introducing jazz to Turkey was very impressive. He came to Istanbul as a refugee. Unfortunately, refugee problems are still an ongoing problem of our lives. Would like to say something about this problem? What is the pole of politicians on this problem?

V.A. (8) It remains a big problem, of course, and one cannot ignore it. Part of the reason for my great sympathy for Frederick Thomas is that I understand something about being a foreigner in a foreign land. My parents were Russian and I grew up in the United States. Although I had it very easy in comparison to what refugees have to endure now, there is still some understanding of being an “outsider.”

E.E. (9) What are you working on now? What is your new book about? What are the main subjects you like to write?

V.A. (9) As I mentioned above, I’ve written a new biography, drafted a novel, and begun a second one. I like writing historical fiction because I enjoy trying to recreate the past in places that interest me, such as late Imperial Russia and the early Soviet period, or from around 1900 to 1925. My novels are thrillers, which is a genre that I enjoy. Two thriller writers I admire are John le Carré and Robert Harris.

E.E. (10) Is fame important for a writer? What do writers expect from the world of literature? What are their purposes? Do writers write to become famous or do they have a dream to change the world, to say something about the future? What must be their purposes?

V.A. (10) I believe that this can vary. All of the possibilities that you mention are certainly possible.

E.E. (11) All over the world, many writers have encountered difficulties in getting their first books published. This is still a problem for writers. Did you have similar problems?

V.A. (11) Fortunately, I did not encounter problems with my academic books. My two biographies were accepted by good, small, independent trade presses in New York. The bigger American trade presses thought that my topics were too esoteric for American readers and would not sell enough copies. It will probably be very difficult to find a publisher for my novels because fiction is especially hard to publish in the USA.



E.E. (12) What would like to recommend to the young-new writers?

V.A. (12) Have a profession outside writing that allows you to make a living. Read as much and as widely as possible. Write as much as you can and always re-write many times. Don’t give up.

E. E.(13) Mr Alexandrov, we know that you are working on a new book, which will be published in 2021; “To Break Russia’s Chains: Boris Savinkov’s Wars Against the Tsar, Lenin and the Bolsheviks. Could you tell us something about this book? Are you planning to have it translated to Turkish?

V.A. (13) As the title indicates, this is the biography of a Russian revolutionary who thought that the Tsar and the Bolsheviks were equally evil and fought them both for this reason. Here is a brief description of Boris Savinkov’s life, which will be used in advertisements for the book:

An examination of the enigmatic Russian revolutionary about whom Winston Churchill said "few men tried more, gave more, dared more and suffered more for the Russian people," and who remains a legendary and controversial figure in his homeland today.

Although now largely forgotten outside Russia, Boris Savinkov was famous, and notorious, both at home and abroad during his lifetime, which spans the end of the Russian Empire and the establishment of the Soviet Union. A complex and conflicted individual, he was a revolutionary terrorist, a scandalous novelist, a friend of epoch-defining artists like Modigliani and Diego Rivera, a government minister, a tireless fighter against Lenin and the Bolsheviks, and an advisor to Churchill. At the end of his life, Savinkov allowed himself to be captured by the Soviet secret police, and as the country’s most prized political prisoner made headlines around the world when he claimed that he accepted the Bolshevik state. But as this book argues, this was more likely Savinkov’s last throw as a gambler and he had staked his life on a secret plan to strike one last blow against the tyrannical regime.

Neither a "Red" nor a "White," Savinkov forged his own place in history. The story of his life has an epic sweep and challenges many popular myths about the Russian Revolution, which was arguably the most important catalyst of twentieth-century world history. All of Savinkov’s efforts were directed at transforming his homeland into a uniquely democratic, humane and enlightened state. The support he got for his goals from countless countrymen suggests that the paths Russia took during the twentieth and twenty-first centuries--the tyranny of communism, the authoritarianism of Putin--were not the only ones written in her historical destiny. Savinkov's goals remain a poignant reminder of how things in Russia could have been, and how, perhaps, they may still become someday.

Written with novelistic verve and filled with the triumphs, disasters, dramatic twists and contradictions that defined Savinkov's life, this book shines a light on an extraordinary man who tried to change Russian and world history.

It would be wonderful if the book were translated into Turkish.

E.E. (14) In your biography, the main character Frederick worked in the USA and then, after working as a waiter in the United Kingdom and other European countries went to Russia. Before and during the First World War, he was a businessman and became rich. He got married and had children. After the Revolution, he was one of the 150 thousand people who escaped from the country and sailed to Istanbul. Those were the first years of the young Turkish Republic. He opened the Maksim Music Hall. He lost money and moved to Ankara. (I lived in Ankara for many years.) He died in July 1928 when he was just 55 years old. This is a very interesting story. Could you tell me the progress of this biography? Choosing this character, writing. What inspired you?

V.A. (14) It’s important to realize that Frederick was the son of former slaves in Mississippi and that everything that happened to him was extremely unusual, unlikely and rare. Young Black men like him did not leave the South in the USA when he did in 1890 (only decades later); young Black men did not go to Europe in the 1890s (only decades later, after WW I); and there were effectively no Black people in Russia when Frederick was there. It was the extreme originality of this man that made me want to learn about his life and to write about it.

E.E. (15) In your book you covered the First World War, The Russian Bolshevik Revolution, the last years of the Ottoman Empire and the first years of the Turkish Republic. These are very interesting years in history. You have written about many important historical events. Has anyone ever attempted to make a movie based on your biography “The Black Russian”?

V.A. (15) Yes, I am pleased that there has been repeated interest in bringing the book to the screen by various people. At the present time, the book is under option to be made into a TV Series in the US. Although many books are optioned, few are actually made into films or TV series. But despite this, the situation with ‘The Black Russian’ looks quite promising.

E.E. (16) Frederick, the main character of the novel started to work in a small market. His house was near a train station. He used to watch the trains when they were leaving the station. Did this inspire him to leave everything behind and move on?

Do you want to say something in addition to the readers? Do you have any suggestions today’s youth?

V.A. (16) Yes, I believe that when his family fell apart in 1890, when his father was brutally murdered, Frederick decided to leave because he saw trains leaving.

E.E. (17) Before we finish the interview, is there anything you would like to add? I thank you very much for this interview.

V.A. (17) Thank you for asking me all these interesting questions! It was a pleasure for me. I wish you good luck in your writing.

Interview by Ertuğrul ERDOĞAN / Writer

Translated from Turkish to English

Muhsine ARDA / Poet and Writer

 








25 Ekim 2022

JAPONYA VE EDEBİYATI / Röportaj / Ertuğrul ERDOĞAN


Röportajın Japoncası yazının sonundadır. /  インタビューの日本語版は記事の最後にあります。

Japonya! Dünya teknolojisinin başkenti… İnsanların çok çalışkan olduğu ve robotundan tutun da yapay zekâ ve ilginç projeleriyle teknolojisini insanlığa sunduğu, kaoslardan uzak olan ülke! Depremlerin en şiddetlisini yaşamalarına karşın aldıkları eğitim ve yaptıkları sağlam binalarla dimdik ayakta durmasını bilenlerin, 6852 ada olmasına karşın, yalnızca 430’unda yaşadıkları doğa harikası ülke. ‘Samuray’ ve ‘Geyşa’ denildiğinde de aklımıza gelen bu ülkenin kendine has yiyecekleri yanı sıra dünyaya ses getiren edebiyatları da var. İlk romanı ‘Kaze No Oto Vo Kike” olan ünlü yazarları Haruki Murakami’nin ülkemizde de birçok eseri olduğu gibi, 40 dan fazla dile çevrilerek önemli ödüllerin sahibi olmuş bu ünlü yazarları. 

Röportajımın bugünkü konuğu Tokyo Yazarlar Üniversitesi Rektörü olan ve aynı zamanda, Japonya Televizyon ve Radyo Yazarları Assocriation’da Yönetim Kurulu Başkanı da olan Sayın Tamako SARADA ile edebiyat yanı sıra ülkelerimiz ve dünya sorunları üzerine bir röportaj yapacağım. İsterseniz sözü daha fazla uzatmadan sorularıma geçip hem Tamako Sarada’yı hem de ülkesini daha yakından tanıyalım.


E.E. Öncelikle röportajımı kabul ettiğiniz için size çok teşekkür ediyorum. Bizlere kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

T.S. Tanıştığıma memnun oldum. Ben Tamako Sarada. Yazarlığımı Tokyo şehrinde devam ettiriyorum. Özellikle; kadın yaşamı, evlilik, aşk ve kendine güven konularında yedi kitabım, bunların dışında, yemek kültürü, iki adet biyografi, üç roman ve farklı konularda olmak üzere çeşitli kitaplarım bulunmaktadır. Bu arada radyo ve televizyon dizileri ile WEB ve tiyatro için birçok senaryolarım vardır. Bunların dışında, lisans öğrencileri yetiştirmek için bir yazar eğitim okulunun müdürüyüm ve Japonya’nın TV ve Radyo Yazarları Birliği’nin de sekiz yıldır başkanlığını yapıyorum.

E.E. Biliyorsunuz edebiyatın tek bir dili vardır, o da evrensel oluşudur. Yani birçok eserde tek sözcük olan “Sevgi” mutlaka geçer. Amacım farklı ülkelerdeki yazarlar ile röportaj yaparak hem kendilerini hem edebiyatı hem de ülkelerini okurlarıma tanıtabilmektir. Bu çalışmamı röportajlarım tamamlandığında kitaplaştırmayı da istiyorum. Bu bağlamda, ülkenizin yakın zamandaki edebiyatı hakkında bilgi verebilir misiniz? Umut vaat eden yazarlarınızı öğrenebilir miyim? Ayrıca sizin en beğendiğiniz yazarınız kimdir?

T.S. Japon edebiyatı hakkında bilgi verebilirim. Haruki Murakami dünyaca ünlü bir yazarımızdır. Ancak Japonya'da birçok popüler sanatçı da vardır. Bunlardan Mori Ōgai, Natsume Sōseki, Ryūnosuke Akutagawa, Jun'ichirō Tanizaki en sevdiklerimdendir. Ayrıca, Shinichi Hoshi ve Yasutaka Tsutsui gibi kısa öyküleri popüler olan yazarları da seviyorum.

E.E. Türk edebiyatı hakkında bilginiz var mı? Herhangi bir okuduğunuz Türk yazarlarının kitapları var mıdır? Daha doğrusu ne tür kitaplardan hoşlanırsınız? Ayrıca dünya edebiyatında takip ettiğiniz yazarları öğrenebilir miyim?

T.S. Üzgünüm. Türk yazarları ve edebiyatınız hakkında hiçbir bilgim yok. Ancak bu sorunuz ülkeniz edebiyatına ilgimi artırdı. Ve gelecekte mutlaka ilgileneceğim. Yabancı yazarlar arasında; Franz Kafka, Albert Camus en sevdiğim yazarlardan, bunlara ilave olarak Ray Bradbury, Roald Dahl’ın kısa hikâyelerini severek okurum.

E.E. Bize ülkeniz ile ilgili neler söylemek istersiniz? Ardından, Türkiye’yi yaklaşık 8550 kilometreden nasıl görüyorsunuz? Örneğin, Türk-Japon kültür elçimiz olan ve kaybettiğimiz Şarkıcı Barış Manço’yu bilir misiniz? Yani ülkemizle ilgili neler biliyorsunuz?

T.S. Türkiye’yi henüz ziyaret etmedim. Batı ve Doğu’nun kesişme noktasında olduğunu biliyorum. İstanbul, genellikle popüler Japon şarkılarının sözlerinde görülür ve dinleyenlerde egzotizm hissi uyandırır. Çocukken Japon Televizyonu’nda popüler bir TV şov programı vardı. Roy James (1929-1982), onun ebeveyninin adı Gaynan SAFA idi ve bir Türk vatandaşıydı. Money Talks, Floating, Yume No Hawaii de Bonodori gibi filmleri vardı. Roy, Tokyo doğumlu idi. Filmde Amerikan rolü oynadı. Japon eğlence sektöründe başarılı oldu ve daha sonra Japon vatandaşlık talebi kabul edilmişti. Ölümünden kırk yıl sonra, Roy, Japonya’da hâlâ unutulmaz bir yabancı yetenek olarak tanınır. Tokyo’nun merkezinde Türk Kebap Sandviçi (Döner Kebabı) bir büfe var ve burada fastfood olarak oldukça popüler. Kahve, yoğurt ve gül reçeli gibi yiyecek türlerinizin popüler olduğunu biliyorum. Ayrıca mavi rengin de Türk imajı olduğunu biliyorum. İçkilerden şarabınız ve rakınız ile ilgileniyorum. Rakının 18. yüzyılda Japonya, Samuray döneminde Japonya'dan izole edildiğini ancak "araki" adı verilen damıtılmış sake, o dönemde tek ticaret limanı olan Nagasaki'ye ithal edildi ve sindirime yardımcı olması için bir ilaç olarak içildiğini okumuştum. Bence bu bir rakı likörüydü. Ayrıca, Türkiye'nin birçok Japon yanlısı aileye sahip olması da bizler için büyük bir onurdur. 1985'te Tahran'da hayatta kalan bir Japon, bir Türk uçağı sayesinde o ülkeden kaçmayı başarmıştı. Bunun için Türklere teşekkür ediyorum. Bu yardımı hiçbir zaman unutmuyoruz. Şarkıcınız Barış Manço'yu bilmiyordum. İnternet üzerinden inceledim. Şarkıları ilginç ve Kara Sevda şarkısını çok beğendim ve sık sık dinlemeye başladım. Oryantal türü şarkıları etkileyiciydi. Japonya'da belli bir hayran kitlesine sahip Flower Travellin 'Band adlı bir grup var. Oldukça popülerdir. Onu severek dinlerim.

Tamako Sarada Japonların Ünlü Aktörü Akıra TAKARADA 

E.E. Ülkenizde kitap okuma oranları hangi düzeyde? Kütüphane sayısını verebilir misiniz? Gençliğiniz bizdeki gibi kitap yerine cep telefonlarını mı tercih ediyorlar? Yoksa teknolojiyi yerinde kullanıp sanatın diğer alanları ile de ilgilenirler mi? Çocuk, Gençlik ve Teknoloji bilimi üçgeni hakkındaki görüşleriniz nedir?

T.S. İstatistiklerin doğru olup olmadığını teyit etmedik, ancak bir çalışma, Japonların% 47'sinin kitap okumadığını tespit etmiştir. Yani, gerçek anlamda kitap okuma oranı% 53'tür. Ayrıca, TV izleyenlerin oranı da yüzde 20 civarındadır. Birçok kişi, ‘Kitap okumam veya televizyon izlemem.’ derken büyük bir bölümü de akıllı telefonlardan bilgi almak ve oyun oynamak için daha fazla zaman harcadıklarını söylüyorlar. Kütüphane sayısı yerel yönetimler tarafından idare edilmektedir. Yaklaşık olarak 3.300 civarındadır. Üniversiteler ve özel kütüphaneler gibi eğitim kurumlarına bağlı kütüphaneleri eklerseniz, sayı daha da artacaktır. (Bunlarda tahminen 1000'den fazladır.) Gençler için bilgi kaynağı esas olarak İnternet görünmektedir. İnternet, dil öğrenimi ve müzik öğrenimi için kullanışlıdır. Bu da iyi bir şeydir, ancak öğrenmenin burada zor olduğunu ve zaman kaybı olduğunu düşünüyorum.

E.E. Japon İmparatoru ve ülke siyasilerine güven Japonlarca ne durumdadır? Ülkenizdeki demokrasi kavramı hakkında neler düşünüyorsunuz? İmparatorluğunuz hakkında geçenlerde bir yazı okudum. Orada, İmparatorun babası Akihito’nun tahtından feragat etmesinden sonra İmparator olan Naruhito, toplamda 37 milyon dolara mal olan törenle kutsallık kazanması için “Güneş Tanrısı” ile baş başa yemek yemesinin ülkede “Tanrıçanın yeryüzüne inip İmparatorun bedenine girdiğine inanılıyor olmasına olan bakışınızı öğrenebilir miyim?

T.S. İmparator Masako, yeni İmparator Narhit, Japon halkı arasında çok popülerdir ve Japonlar üzerinde genel olarak iyi bir imajı vardır. İmparator, II. Dünya Savaşı sırasında tanrılaştırılmış olmasına rağmen, 1945'teki savaştan sonraki yıl, bir insan olarak ilan edildi ve bence Japonya'nın bir sembolüdür. Onun Japon demokrasisi ile iyi bir dengesi olduğunu düşünüyorum. Talihsiz savaş zamanlarının dışında, İmparator, Japonya mitinden kültüre mirasçıdır ve eski geleneklere mirasçı olarak onurlandırılabilir. İmparatorun ataları Japon mitolojisinde görünse de, hikâyenin kendisini okumak çok ilginçtir. Kişisel ilgi alanlarımdan biri "Man'yōshū" adlı şarkılardan oluşan bir koleksiyondur. Japonya'daki en eski kısa şiir, tanka (tanka, 5-7-5-7-7 veya hece birimleri) Yaklaşık 4.500 şiir koleksiyonu, 7. Yüz yıldan 8. yüzyıla 130 yıl boyunca yazılmış şiirlerdir. Yazarlar emperyal ailenin insanları, soylular, keşişler ve aynı zamanda askerler ve bazı isimsiz şairlerdir. Güzel bir doğal manzarayı tasvir eden kısa bir şiirde, o dönemdeki siyasi olayların düşünceleri ve belki de halka açık bir şekilde söylenemeyen gerçekler gizlenir ve kodu kırmak olarak yorumlanır. Modern okuyucular bunu dört gözle beklerler. Benim için, tarih kitaplarını okumakla ilgili çok sayıda kısa şiir okumanın birçok yolu vardır. Ancak, bu yazarın fikri, hayal gücüdür ve doğru da olmayabilir. Tarihin çıkarımını yapmaktan zevk alıyorum ve roman okumak için harcadığım kadar, Man'y reading shū okumaktan da zevk alıyorum.


E.E. Ülkenizdeki ekonomik durumlardan bahseder misiniz? Yoksulluk ve zenginlik arasında uçurum var mıdır? Sade bir Japon (örneğin en düşük ücret alan) un yaşam tarzı nasıldır? Aldığı ücret ile yurtdışına çıkma, eğitim materyalleri alma vs gibi durumlarda noksan olduğu durumlar olur mu?

T. S. Japonya 1960'lardan 1980'lere kadar kayda değer bir ekonomik gelişme sağladı. 1980'lerin sonlarından 1990'ların başına kadar, Japon halkının hayatı çok zengin oldu. Ancak, bu daha fazla sürmedi ve ekonomimiz 1990'larda geriledi ve 20 yıldan fazla bir süre dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, eşitsizliği olan bir toplum haline geldik. Sadece yaklaşık olarak bir milyon zengin insan bulunmaktadır. Geri kalanı ise orta seviyede veya daha aşağı bir seviyede yaşam sürdürmektedirler. Japonya'da zenginleri hedefleyen bir milyon müşteri varsa, bu da önemli şirketler için bir hedef pazardır. Bu pazara giremeyen insanların çeşitli sorunları vardır. Özellikle, 50'li yaşlarında olan nesiller ile 80'li yaşlarda hemşirelik kuşağının ebeveynlerine sahiptir ve yaşamları zordur. Bugün genç nesil (gençler ve 20'ler) zenginlerin hayatlarıyla ilgilenmiyor ve bir araba sahibi olduklarında, yurtdışına çıktıklarında veya lüks bir marka giydiklerinde onlara bu hayat tarzı yeterli geliyor. Yaşlı insanlar ise ihtiyaç duydukları kadar basit bir şekilde yaşamaya çalışıyorlar. Bence de bu doğru. Basit hayat tarzı insanı mutlu eder. Aslında, geçmişte Japon halkı basit bir hayat tarzını benimsiyordu. Bazı üst sınıflar hariç, eski dönemdeki Samuray hayatı günümüzdeki gibi abartılı değildi. Oraya geri dönüş var gibi görünüyor. 21. yüzyılın küresel ortamı göz önüne alındığında, bu tür yaşam tarzı önerileri ve uygulamaları bir eğilim biçimidir.

E.E. Ülkemizde geçenlerde 10 yaşında bir çocuğun 5 ayda 250 kitap okuması (özellikle felsefi ) sosyal ve genel medyada oldukça ses getirdi. Birçok kişi bir çocuğun bu yaşta ağır kitaplar okumasını, özellikle felsefeye karşı olan muhafazakâr kesimce büyük bir tepki aldı. Tabi çocuğun pedagoglarca takip edilmesini isteyenlerde oldu. Siz böyle bir duruma ne dersiniz?

T. S. Okumak; macera, yolculuk ve yeniden yaşamaktır. Hayatın bir işareti olarak okumak en iyisidir. Basit bir hayatınız varsa, okumak için daha fazla zamanınız olacağını düşünüyorum. TV izlemeyin, akıllı telefonlardan biraz olsun uzak durun ve kitap okumaya yönelin. Saygı duyduğum ünlü yazarlar, okumaya yazmaktan daha fazla zaman ayırdıklarını söylüyorlar. Çok fazla okuma, bir hikâye yazmak için oldukça ilham verecektir. Gelişmek ve büyümek için kitaplara ve eğitime ihtiyacınız vardır. İnterneti kullanıyorsanız, bir zamanlar çeviri için beklemek zorunda kalan yabancı kitapları, mükemmel çeviri yazılım sayesinde, orijinal bir metni, yakında okuyabileceğiz. Bu fonksiyonun gelişmesini dört gözle bekliyorum.

E.E. Facebook sayfanızı incelediğim kadarıyla şarkı da söylüyor ve tiyatroda yapıyorsunuz. Amatörce mi? Ne tür müzik dinlersiniz? Resim ve heykel sanatına bakışınız nedir?

T. S. Gençliğimden beri şarkı söylemeyi ve dans etmeyi severim. Ancak yeteneğim, profesyonel olmak için yeterli değildir. Böylece, şarkı söyleyen sanatçının ve kendini icra eden sanatçılara saygım sonsuzdur. Canlı olarak bir programda evde gösteri yapıyorum. Az sayıda olmasına rağmen, beni destekleyen hayranlarım var ve bunu yaklaşık yedi yıldır düzenli olarak yapıyorum. Bu durum benim için popüler, çünkü hikâyelerim şarkı söylemek veya dans etmekten daha ilginçtir. Komedyen (Comédienne) özellikle müziği bana çok ilham veriyor. Halk müziğini seviyorum ve Türk müziğinin Japon melodisine benzediğini düşünüyorum. Resim ve heykelle ilgileniyorum, ama gözlerim kapalı olsa bile bir şey hissettiğim müziği seviyorum.

E.E. Yeni yazarların en büyük sorunlarından birisi yayınevleridir. Bu durum sizin ülkenizde de zor mudur? Zira ünlü yayınevleri önce ünlü olanların eserlerini öncelikli basmaktadırlar. Genç yazarlar ise bu konuda büyük bir mücadele vermektedirler. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

T. S. Japonya'da da yayıncılık birçok ülkede olduğu gibi zorlukları vardır. Kitaplarım eskisi gibi artık satmıyor. Ünlü yazarların kitaplarını satmayı bırakan yayınevleri var. Yirmi yıl önce, yılda üç kitap yayınlama fırsatım oldu ve bu da hayatımı kolaylaştırmıştı. Şu anda yılda 10 kitap yazsam da yazmasam da, yaşantım onlara bağlı değildir. Ayrıca, yeni yazarların kitap yayınlama fırsatı da zorlaşmaktadır. Öte yandan, neyse ki çalışmalarımızı internette yayınlamanın bir yolunu buluyor ve dünyayla iletişim kurabiliyoruz. Bence bu da çok önemlidir. Her şeyden önce, yazmaya devam ederseniz, başarı mutlaka gelecektir.

E.E. Facebook sayfanızı incelediğimde “Yaşam Tarzı” ile “Yemek Kültürü” konulu kitaplarınızın olduğundan bahsediyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? Ülkemizin yemek kültürü hakkında bilginiz var mı? Japonlar en çok hangi yemek türünü sever? Gençlerin tutkusu birçok ülkede olduğu gibi ‘Hamburger” midir?

T. S. Şarap bilgisi ve şarabın tadını çıkarma hakkında bir kitabım var. Japonya'da popüler olan İtalyan, Fransız ve Çin yemekleridir. Ayrıca yemek tarifleri yazan ve yemek tarihini özetleyen kitaplarım da var. Daha önce döner kebabı sandviçi hakkında yazdım. Tokyo'da ayrıca birkaç Türk restoranı vardır. Yemek tariflerini araştıran ve sunan dükkânlar da var. Çok lezzetlidir. Dünyanın en lezzetli üç yemeği, Fransız, Çin ve Türkiye’dedir. Lezzetli Türk yemekleri olduğunu biliyorum. Japon halkının "ROLL CABBAGE (lahana dolması)" adlı ev yemeği vardır. Ünlü Fransız mutfağından Allen yemeklerini Japonlar çok sever. Lahana yaprağı ile yapılan dolmanın Türk mutfağı olduğunu sonradan öğrendim. Çok lezzetli bir yemek türüydü. Bu yemeği ülkemizde çocuklar özellikle çok severler.

E.E. Radyo dinlemeyi çok severim. Hatta yattığımda, tiyatro türü programları dinleyerek uyurum. Japonya radyoculukta nerededir?

T. S. Çocukken, akşam yemeklerinden sonra okul ödevlerimi yaparken radyo dinlemeyi çok severdim. DJ konuşmalarını ilginç bulurdum. Arkası yarın şeklinde sizin dinlediğiniz tiyatro türü radyo dizileri de bizim ülkemizde popüler. Çok dinlenir. Radyo ile ilk tanışmam, Tokyo’daki bir radyo istasyonunda popüler olan ve senaryosunu yazdığımım bir programdı. Son zamanlarda, radyo dinleyen kişi sayısı azaldı, ancak radyo, internetle uyumlu olduğundan yeni içerikler katmanın çalışmaları içindeyiz. Uluslararası programlar yapmak için bir ipucu olarak radyo programlarıyla WEB'den faydalanmak istiyorum.

E.E. “Yaşam Tarzı” konulu kitaplarınızın olduğunu söylüyorsunuz. Sizce “Yaşam nedir?” diye bir soru sorsam, ne yanıt verirsiniz? Sayfalarca yazmak yerine “Ağlamak, gülmek ve çekip gitmektir.” diyebilir misiniz?

T. S. “Hayat sanattır.” Sözcüklerini seviyorum. Günlük yaşam için sanat arayışı. İngilizcesi, “Art for Life sakes” Fransızcası “Savoir-Vivre” sözcüklerini beğenirim. Bunu Türkçe de nasıl dersiniz? Günlük yaşamda zaman ve mekân nasıl kullanılır? Örneğin resim veya heykel yapmak gibi. Bunlar insanın aklını zenginleştir. Yaşam için söylediğiniz, "Ağlamak, gülmek ve çekip gitmek.” diyorsunuz. Güzel sözcükler! Lüks olmak zorunda değil. Çöpleri atmak istemiyorum. Yaradan'ın kalbi ile konuşurken, yeni çalışmalar yaparak hayatımı yönetmek istiyorum.

E.E. Bildiğiniz gibi Corona virüs dünyada yayılarak birçok ülkede can aldı. Çin’den sonra özellikle İran ve Avrupa’da İtalya ve İspanya’da ölüm oranları oldukça yüksek oldu. Japonya’da durum nedir? Nasıl önlemler alınmaktadır. Çin’in Wuhan şehrinde salgının bittiği söylenmektedir. Aşısı da henüz araştırma safhasında. Dünya’da yaşanan ve 200 milyon insanı yok eden kara veba gibi bir salgına dönüşür mü, bu Corona? Çin birden nasıl bitirdi de Avrupa bununla boğuşmaya devam ediyor? Tarihe not düşmek adına neler söylemek istersiniz?

T.S. Covid-19'un yayılmasına gelince, Japonya'da her gün ciddi durumlar artıyor ve bilgi o kadar kirli ki, tıp uzmanı değilim ve neyin doğru olduğuna dair sabit bir fikrim de yoktur. Son birkaç gün içinde, ünlü hastanelerde çalışan doktorların salgın kontrolü hakkında bilgileri e-posta ve SMS yoluyla yayıldı. Bende bu bilgileri okudum. Yaklaşık bir ay önce, ABD'de yaşayan bir Japon Arkadaşımın Facebook da paylaştıklarına benzediğini ve daha sonra bilgilerin sahte olduğunu ve düzeltildiğini anımsadım. Bu tür yalan bilgilerinin muhtemelen Japon halkı için düzenlendiğinden ve bu sefer tekrar yayıldığından şüphelendim, ancak yine sahte bilgiler yayılmaya başladı. Bununla birlikte, eğitimli arkadaşlar bilgi yaymak için kandırıldıklarından, Japonya'daki insanlar bazı yararlı bilgileri şaşkınlık ve sabırsızla bekliyorlar. Şimdi yapabileceğim tek şey, evde kalmak ve insanlardan olabildiğince uzak durmaktır. Hayatta kalabilmek için toplum sakinliğini korumak için elinden geleni yapmalıdır. Japon televizyonu, virüse yakalandığı tespit edilen eğlence sektörü ve profesyonel sporcular gibi ünlülerin adlarını bildiriyor. Yakın zamanda popüler bir komedyen öldü ve bütün Japonlar üzüldü. Şehre girdikten sonra, enfekte kişilerin bulunduğu dükkânlar, tesisler ve ofisler var, bu da virüsün yayılmasına neden oluyor. Tokyo'da bir acil durum bildirisi yayınlandı ve insanların kendi kendini izole etmeleri istendi. Ofis bölgesi sessiz olmasına rağmen, yaşadığınız şehrin durumu normalden çok farklı değil. Kalabalık ve tedirginlik hâkim. Enfeksiyonun yayıldığı bölgelerde, bu savunmasız rutinler nedenlerden biri olarak kabul ediliyor.

E.E. Corona virüsünden sonra ülkelerin sınırlarını kapattığı, ekonomik ilişkileri askıya aldığı bir ortamda sizce gelecekte dünyayı nasıl bir düzen bekliyor? Gelişmiş ülkeler ile az gelişmiş ülkeler arasındaki durumu gelecekte nasıl görüyorsunuz? Ayrıca, ülkeler gelecekteki olası bir başka virüs yani biyolojik savaşlara karşı ne gibi önlemler almalıdır?

T.S. Bir ay önce bir radyo yayın istasyonuna gittim. Bir maske taktım. Ancak toplantı normaldi. Biz de dışarıda yiyoruz. Bununla birlikte, bu tür günlük yaşam aniden değişti. Avrupa ve ABD’de virüs Japonya'dan daha hızlı yayılıyor. Japonya'nın er ya da geç aynı duruma sahip olacağına inanılıyor. Yirminci yüzyılın ikinci yarısı, herkesin dünyanın herhangi bir yerine seyahat etmekte özgür olduğu zamandı. Bu değişti. Neyse ki, İnternet nedeniyle, uzaktaki insanlar kendilerini yakın hissedebiliyor ve bu zorluğun üstesinden gelebilirdi. Virüsün ortaya çıkmasının yeni bir değişim için bir vahiy olduğunu düşünüyorum ve yeni bir yaşam biçimi, onu mecburen kabul etmekten geçecek. Hayatın bir kısmının yeni bir harekete başladığını düşünerek onunla yüzleşmelisiniz (yeni olmayabilir; insanlar unutmuş olabilir).

E.E. Dünya nüfusunun fazla olduğunu, oysaki ekonomi için 1,5 milyar insanın yeterli olacağını görüşünde olanlar var. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz? Bu bağlamda, kapitalist düzen çalışmayanı dünyada görmek istemiyor mu? Örneğin emekliler? Bazı ülkelerin bütçelerine yük mü getiriyor? Ne dersiniz?

T. S. 20. yüzyılın başında dünya nüfusu 1.65 milyardı. 20. yüzyılın sonunda nüfus 6 milyarın üzerindeydi ve şimdi 7.7 milyarın üzerindedir. Yaşlıların sağlıklı yaşam beklentilerini uzatmak bir faktördür, ancak yaşam düzeylerinde bölgesel farklılıkların oluşması üzücüdür. Ayrıca, Dünya’nın çığlık attığı çevresel sorunlar (koronavirüs enfeksiyonlarını da içerebilir) düşünüldüğünde, kâr peşinde olan ve servet içinde bir önyargı üreten kapitalist ekonomilerle sınırlıdır. İktisat politikası masa başında tartışıldığında akıllı ve ideal bir model olabilir, ancak gerçek piyasa ilkesi çeşitli faktörlerden etkilenir ve teoriye uygun değildir. Kapitalist ekonominin temeli olan “Görünmez El” in düzgün çalışıp çalışmadığını görmek zordur. Büyük değişikliklerden sonra ekonomi de yeni bir boyut kazanacaktır. Para veya parasal değer ile ifade edilemeyen değerler oluşacaktır. Geçmişte, Japonlar çok tutumlu bir şekilde yaşıyordu. Görkemli, lüks ve lüks yaşam başka bir boyuttur (örneğin, hayali dünya, Kırmızı Işık Bölgesi gibi özel bir dünyada. Ancak, çok basitse, kültür gelişmeyecek, bu yüzden güzellik ve sanata para harcamak ve herkesin büyüyebileceği bir ortam yaratmak isterdim.

E.E. Sizce dünyada iki tip lider olduğuna inanıyor musunuz? Birisi para odaklı, diğeri insan odaklı. Bu konuda neler söylersiniz? Okuma yazma bilmeyenlerin oranının 1 milyar insana yaklaştığı söylenmekte, sizce ülkelerin lider seçiminde yanlış tercihlerinde bu etken midir?

T.S. Paraya ihtiyaç vardır, ancak insanın çekiciliği para ile ölçülemez. Tehlikedeyken hayatta kalma becerileriniz sorgulanır. Yetenekli insan yetiştirmek eğitimle olur. Ancak okul eğitiminin biçimi değişebilir. İnternetten tam anlamıyla yararlanarak, eğitim ve kültürel değişimi ulusal sınırları aşacaktır. Eğitimin temellerinin giderek sınırsız hale gelmesi ve çeşitli değerleri tanıması, paylaşması ve saygı duyması gerektiğine inanıyorum. Öte yandan, çevre üzerindeki yükü göz önüne alındığında, insanların ve malların hareketi minimumda tutulabilir. Piyasalar, minimal birimlerle etkileşime girecek şekilde yapılandırılabilir. Ancak insanlar buluşmak ve konuşmak istiyor. Umarım gelecekte seyahat ve kültürel alışverişte engel olmaz.

E.E. Sorularıma içtenlikte yanıtlar verdiğiniz için size çok teşekkür ediyor, çalışmalarınızda ve yaşamınızda başarılar diliyorum. Sorularımın dışında son kez neler söylemek istersiniz?

T. S. Farklı şeyleri düşünme fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Son olarak; orman yangınları ile ilgili olarak çok üzülüyorum. Şu sıralar korona virüs hakkında insanlık için endişeliyim. Japonya bir orman ülkesidir ve denizle çevrili Japonya uzun zamandır deniz ortamının dağları koruduğuna inanmaktadır. Japon balık yemeklerini sever, bu yüzden dağları korumak ve deniz için orman yangınlarını önlemek konusuna ilgiliyim. Bir mesajınızda söylediğiniz gibi uçak filolarından kurulacak bir ‘Dünya İtfaiye Birliği’nin kurulması, orman yangınların önlenmesini önemli ölçüde sağlayacaktır. Bugün 11 Mart, 2011'deki büyük deprem ve büyük tsunami gününden bu yana dokuz yıl geçti. Türkiye'nin de bir deprem gerçeği var. Birbirinizi felaketlerden koruyun. Ülkelerimiz arasındaki barışçıl yaşam ve uzun tarihin oluşturduğu harika kültür bundan sonraki nesle de aktarılsın. Edebiyatın gücü insanlara her zaman sevgi aşılayacaktır.

Ertuğrul ERDOĞAN

----------------------------------------------------------------------------------------------------------

日本と文学/インタビュー/ Ertuğrul ERDOĞAN


日本! 世界のテクノロジーの首都...人々が勤勉で、戦争や混乱から遠く離れている国。 彼らは住んでいる国ではたった430人ですが。 「サムライ」と「芸者」と言うと、この国には独自の食べ物があり、世界に向けて声を出す文学があります。 著名な作家である村上春樹は、最初の小説が「風の音ヴォキケ」であり、わが国で多くの作品を持ち、40以上の言語に翻訳され、多くの重要な賞を受賞しています。

本日のインタビューのゲストである東京芸術大学の学長であるSARADA Tom子氏にインタビューを行います。彼はまた、日本テレビとラジオ作家協会の評議員でもあり、文学と国と世界の問題についてです。

必要に応じて、これ以上進むことなく、ako子と彼女の国についてもっと知りましょう。

E. E. まず第一に、私のインタビューを受け入れてくれてありがとう。 自己紹介をお願いします。

はじめまして。

さらだたまこ(Tamako Sarada)です。

職業は作家です。日本の東京で活動しています。

様々なメディアに様々なテーマで作品を発表しています。

書籍は、

1)女性の生き方(結婚観・恋愛観・自立)に関するもの 7冊

2)食文化に関するもの 9冊

3)評伝 2冊

4)小説 3冊

5)その他のジャンル

脚本は、ラジオドラマ、テレビ、WEB、劇場で多数書いています。

また、後進の育成のために、作家養成学校の校長をしています。

日本にはテレビ・ラジオの脚本家の協会があり、理事長を8年間つとめています。

また、歌や踊り、芝居が好きで、ときどき、ライブハウスに出演しています。

さらに、ラジオ番組で司会者をやっています。

E. E. ご存じのとおり、文学には1つの言語しかなく、普遍的です。 言い換えれば、多くの作品で唯一の単語である「愛」は必ず通ります。 私の目的は、さまざまな国の著者にインタビューすることで、文学とその国の両方を読者に紹介することです。 また、インタビューが完了したら、この作品を予約したいと思います。 これに関連して、あなたの国の最近の文献に関する情報を提供できますか? あなたの有望な作家を学ぶことができますか? そして、あなたの好きな作家は誰ですか?

私は、日本の文学について、情報を提供することができます。

村上春樹は世界的に有名ですが、日本には他にも人気作家がたくさんいます。

日本人には有名な

森鴎外 Mori Ōgai

夏目漱石 Natsume Sōseki

芥川龍之介 Ryūnosuke Akutagawa

谷崎潤一郎 Jun'ichirō Tanizaki

などが好きです。

また、星新一(Shinichi Hoshi)、筒井康隆(Yasutaka Tsutsui)など短編で人気がある作家が好きです。

E.E. トルコ文学に関する情報はありますか? あなたが読んだトルコの作家の本はありますか? より正確には、どのような本が好きですか? また、世界の文学であなたが従う著者を学ぶことはできますか?

ごめんなさい。トルコ文学には触れたことがなく、これからの課題とします。

外国作家では

フランツ・カフカ Franz Kafka

アルベール・カミュ Albert Camus

また、

レイ・ブラッドベリ Ray Bradbury

ロアルト・ダール Roald Dahl

などの短編が好きです。

E.E. あなたの国について簡単に話しましたが、何を言いたいですか?その後、トルコから8550キロについて、あなたはどのように見ていますか? たとえば、トルコと日本の大使であり、私たちが失ったシンガー・バルシュ・マンソを知っていますか? それで、あなたは私たちの国について何を知っていますか?

トルコはまだ訪れたことがありません。

西洋と東洋の交差点であり、イスタンブールは日本のポピュラーソングの歌詞にも、よく登場し、異国情緒溢れる語感があります。

私が子どもの頃、日本のテレビ番組で人気があった司会者のRoy James(1929 – 1982)は、本名をHannan Safaといって、トルコ国籍でした。Royは東京の下町に生まれ、映画ではアメリカ人の役もこなし、日本のエンターテインメントビジネスで成功を収め、日本に帰化しました。

亡くなって、40年経ちますが、今でも、思い出に残る外国人タレントとして、Royの名前はよく挙がります。

いま、東京の繁華街の至るところに、トルコのケバブサンド(Döner Kebabı sandwich)

のスタンドがあり、Fastfoodとして人気があります。

おいしいコーヒーやヨーグルト、薔薇の花、

そして、美しい青い色もトルコのイメージです。

トルコのワインや蒸留酒のrakiにも興味があります。

18世紀、日本はサムライの時代で、鎖国をしていましたが、「あらき(araki)」という名の蒸留酒が、唯一の貿易港であった長崎に輸入され、消化を助ける薬として飲まれていました。

これは、rakiの系統のお酒ではないかと考えています。

また、トルコには親日家が多いということも、大変うれしいことです。

1985年、テヘランに残った日本人がトルコの航空機のおかげで脱出ができたことに

感謝いたします。この恩は忘れません。

さて、Barış Mançoについては、私は知りませんでした。

早速、インターネットで聞いてみました。東洋的なメロディが印象的です。

日本には、Flower Travellin' Band というコアなファンがいるバンドが活躍していました。

とても共通する魅力がありますね。

トマトサラダ日本人俳優アカラタカラダ

そして、彼が彼のミュージカルゲームを書いた音楽コミュニティと一緒に。

E.E. あなたの国の読書率はいくらですか? ライブラリの数を教えてもらえますか? あなたの若者は、私たちのように本よりも携帯電話を好みますか? または、彼らは現場でテクノロジーを使用しており、他の芸術分野に興味がありますか? 子供、若者、テクノロジーの科学の三角形についてのあなたの意見は何ですか?

正しい統計か確認してはいませんが、ある調査では、日本人の47%は本を読まない。

つまり読書率は53%です。

しかも、テレビも人気がある番組で20%程度。

本も読まない、テレビも見ない。

多くはスマートフォンで情報を得たり、ゲームをする時間に費やす時間が増えたからだと言われています。

図書館の数は、自治体の運営するもので、およそ3300。

これに大学など教育機関に付属する図書館やプライベートな図書館を入れると、もっと数が増えます。(おそらく1000以上)

若者の情報源は主にインターネット。

語学や音楽学習などにインターネットが役立っていて、それはそれで良いことだと思いますが、調べるための苦労=答えを探し当てるまでに費やす時間が少なくなった分だけ、深く物事を考えたり、洞察する力が失われていると思います。

COPY&PASTEで、学習した気持ちになることは、あまり良いことではありません。

E.E. 日本の天皇と国政への信頼日本の状況は? あなたの国の民主主義の概念についてどう思いますか? 私は最近、あなたの帝国に関する記事を読みました。 天皇の父であるアキヒトが王位を放棄した後、「太陽の神」と一緒に一人で食事をした天皇ナルヒトは、総計3700万ドルの儀式のために、女神が地上に降りて天皇の身体に入ったと信じていたという事実をあなたは知ることができますか?

新しいナルヒト天皇の皇后マサコは日本国民に大変人気があり、ナルヒトが天皇に即位して日本人はおおむね良いイメージを持っています。

第二次大戦中は神格化されていた天皇ですが、1945年の戦争が終わった年に人間宣言をされ、日本の象徴として、日本の民主主義とバランス良く存在していると思います。

不幸な戦争の時代を除けば、天皇家は日本の神話時代からの文化の継承者であり、古い伝統の継承者として敬うことができます。

日本の神話の時代にも天皇家の先祖は登場しますが、物語自体は大変面白く読むことができます。

私が、個人的に関心が高いのは、「万葉集」(Man'yōshū)という歌集です。

日本で最も古い短い詩=短歌(tanka,5-7-5-7-7 on or syllabic units)を、

およそ4500集めた詩集で、それらは7世紀から、8世紀までの130年間に詠まれた詩です。

作者は、天皇家の人々、貴族、僧侶、また、兵隊、そして、名も無き詩人もいますが、

美しい自然の風景を詠んだ短い詩の中に、その時代に起きた政治的な事件に対する思いや、おそらく、公に言えなかった真実が、隠されているとされ、暗号を読み解くように解釈するのが、現代の読者の楽しみになっています。

私にとっても、歴史書を読むよりも、この膨大な数の短い詩を繰り返し読む方が、たくさんの発見があります。ただし、それは、作家の発想、想像であって、真実ではないかもしれませんが・・・・。

歴史を推理する楽しみがあり、小説の読書に費やすのと同じくらい、私は「万葉集」(Man'yōshū)を読む楽しみを持っています。

E.E. あなたの国の経済状況について話してもらえますか? 貧困と富の間にギャップはありますか? 普通の(例えば、最低賃金の)小麦粉のライフスタイルは何ですか? 彼が受け取った費用で海外に出られない、トレーニング資料を受け取るなどの状況はありますか?

日本は、1960年代から1980年代にかけて、めざましい経済発展を遂げました。

1980年代後半から1990年代前半は日本国民の暮らしはとても裕福になりました。

しかし、1990年代から、バブル経済が崩壊し、以後、20年以上は、

格差の存在する社会になりました。

ほんの100万人ほどの、成功者(高額所得者=富裕層)と、残りの人々です。

日本の富裕層をターゲットとしたマーケットは顧客が100万人いれば充分成立する市場で、

そのマーケットに入れない人々は様々な問題を抱えています。

特に、独身のまま50代になった世代は、80代の介護世代の親をかかえ、生きるのが困難な時代になっています。

今の若い世代(10代、20代)は、富裕層の生活には興味がなく、車を持つ、海外旅行に行く、高級ブランドを身につけると行った行動をしません。

また、年配者も、必要なものだけでなるべくシンプルな生活を実践しようと試みる傾向になっています。

物が溢れて物に執着した時代から、物を持たない簡素な生活へシフトしていくようにも

思えます。

実は、昔の日本人は、質素で簡素な生活を是としていました。

一部の上流階級を除いて、サムライの生活も贅沢ではありませんでした。

そこへ回帰していくのかもしれません。

そうしたライフスタイルの提案や実践が21世紀の、地球環境を考えると

トレンドだといえるでしょう。

E.E. 私たちの国では、10歳の少年が5か月で250冊の本(特に哲学的)を読んだことが、ソーシャルメディアや一般メディアで大きな騒ぎになりました。 多くの人々は、特にこの年齢で重い本を読む子供にとって、哲学の保守的な部分から大きな反応を受けました。 もちろん、子供に教育学が続くことを望んだ人もいました。 そのような状況であなたはどうですか?

読書は、一番の身近な冒険であり、旅であり、追体験であり、

人生の道しるべとなります。

読書を推奨します。

シンプルな生活になれば、読書する時間が増えると思います。

テレビを見ない、スマートフォンからも離れて、本を読む。

私が尊敬するスター作家は執筆する時間より、読書の時間に多くの時間を割くと言っています。

たくさん読む方が、物語を書くにもたくさんのインスピレーションをもたらすからです。

子どもの成長に本、と教育が必要です。

インターネットを活用するなら、かつては、翻訳を待つ必要があった外国の本が

優れた翻訳ソフトで原文から即時に読むことができるということです。

この機能の発展に期待しています。

E.E. 私があなたのFacebookページを確認した限り、あなたは劇場で歌い、それをやっています。 素人ですか? どんな音楽を聴いていますか? 絵画と彫刻の芸術についてどう思いますか?

私は、幼いときから、歌や踊りが大好きでした。

ただ、プロフェッショナルになるには才能が足りません。

そこで、作家が歌う、作家が自らパフォーマンスするという付加価値をつけて

ライブハウスに出演しています。

少ないですが、支援してくれるファンもいて、7年ほど前から定期的に続けています。

歌や踊りというより、私の話が面白いので人気があります。

コメディエンヌ(comédienne)ですね。

音楽は特に私にいろいろなインスピレーションを与えてくれます。

民族音楽は大好きで、トルコの音楽は、日本のメロディに似ていると思います。

絵画や彫刻にも関心はありますが、目を閉じても何かが見える音楽が一番好きです。

E.E. 新しい著者の最大の問題の1つは出版社です。 この状況はあなたの国では難しいですか? 有名な出版社は有名な作品の作品を最初に印刷するからです。 若い作家はこの点で苦労しています。 これについて何を言いたいですか?

日本でも、出版の状況は厳しいです。

私の本も売れなくなりました。

有名な作家の本も売れなくなったと嘆いています。

20年前までは、年に3冊本をコンスタントに出版する機会に恵まれ、それで生活もできていました。今は、年に10冊書いても生活できません(本を10冊も出版できませんが)

また、新人が本を出版する機会も少なくなりました。

一方インターネットで著作を発表する方法はあります。

それだけで、生活はできませんが、世界に向けて発信できることは、大きな意味があります。

まずは、書き続けることで、成功はあとからついてくると思います。

E.E. また、Facebookページに「ライフスタイル」と「食文化」に関する本があることにも言及しています。 これを少し開けていただけますか? 私たちの国の食文化について何か情報はありますか? 日本人はどんな食べ物が一番好きですか? 若い人たちの情熱は、多くの国々のように「ハンバーガー」ですか?

ワインの知識、愉しみ方についての著作。

また、日本で人気のあるイタリア料理、フランス料理、中国料理などの著作があります。

また、料理のレシピを書いたり、料理史をまとめた本もあります。

さきほど、ケバブサンド(Döner Kebabı sandwich)について書きましたが、

東京にも数件のトルコ料理レストランがあります。

宮廷料理のレシピを研究して提供する店もあります。とても美味しいです。

世界三大料理は、フランス料理、中国料理、そしてトルコ料理。

美味しいトルコ料理を食べると納得します。

日本人が家庭で食べる「ロールキャベツROLL CABBAGE( stuffed cabbage)」という

料理があります。フランス料理からのアレンですが、日本の家庭では、多めの肉に

何枚もキャベツの葉を巻いて大きめに作ります。子どもも大好きです。

しかし、この起源が、トルコのドルマ(dolma)だと知って、親しみがわきました。

E.E. ラジオを聴くのが大好きです。 私が寝るときでさえ、私は劇場タイプのプログラムを聞いて眠ります。 ラジオ放送の日本はどこですか?

私が子どものときは、夕食のあと、学校の宿題をしながら、ラジオ放送を聴くのが、大変流行しました。DJの話しも面白く、またラジオドラマも人気がありました。

私が、デビューしたのもラジオドラマの脚本で、東京のラジオ局の人気番組でした。

最近、ラジオを聴く人口が減りましたが、ラジオプログラムはインターネットと親和性があるので、これからの新しいコンテンツを模索しています。

国際的な番組を作るのも、ラジオプログラムをヒントにWEBが活用できればと思います。

E.E. あなたは「ライフスタイル」に関する本を持っていると言います。 「人生とは?」私は言います。 何に答えますか? ページのために書くのではなく、「泣くことは笑って立ち去ることです。」 言えますか?

生活芸術という言葉が好きです。

日々の暮らしにアートを求めることです。

英語のArt for Life’s sake 

フランス語のSavoir-Vivre

という言葉が好きです。

トルコ語ではどう言いますか?

日常の暮らしの中の時間や空間の使い方が、

絵画や彫刻の作品を作るが如く。

心が豊かになります。

必ずしも贅沢品である必要はないですが

使い捨ててゴミを増やしたくはありません。

作った人の心と会話しながら、

新しい作品として自分の生活の中に

演出したいのです。

あなたが言う「泣くことは笑って立ち去ることです」

素敵な言葉ですね!

E.E. ご存知のように、コロナウイルスは世界中に広がり、多くの国で亡くなりました。 中国に続いて、死亡率はイタリアとスペイン、特にイランとヨーロッパで特に高かった。 日本の状況はどうですか? 予防策を講じる方法。 中国の武漢で流行が終わったと言われています。 ワクチンはまだ研究段階にあります。 このコロナは、2億人を破壊する地球上の黒い疫病のような流行に変わりますか? 中国はどのように突然終了し、ヨーロッパはこれに苦しみ続けましたか? 歴史を記録するために何を言いたいですか?

T. S Covid19の感染拡大に関しては、日本でも日々深刻な状況が増し、情報も

錯綜していますので、何が正しいか、医療の専門家でない私は定まった考えに至りません。ここ数日、有名な病院に勤める医師から発信されたという防疫対策の情報が、メールやSNSで拡散されました。私はその情報を読んで、

一ヶ月ほど前に、アメリカに住む日本人の友人がFaceBooKでシェアしている内容と似ていたのと、後日、その情報がフェイク(デマ)であったと訂正されたこをを思い出しました。おそらくそうした嘘情報が、日本人向けにアレンジされて、今回も拡散されているのだと疑いましたが、やはり、作られた偽の情報でした。

しかし、教養ある友人達が騙されて情報を拡散していたので、日本でも、人々が何か有益な情報を欲しがっているし、混乱と焦りを感じます。今、私に出来ることは、できる限り、家にとどまり、人と接触しないで過ごすことです。生き延びる為に、社会が平穏を保つために、できることをするしかありません日本のテレビでは、芸能人やプロスポーツ選手などの有名人で、感染が分かった人の名が報道されています。大変人気のあったコメディアンが亡くなり、日本中を悲しませました。

街に出れば、感染者が出た店や施設、オフィスがあり、大変身近なことになっています。東京は、緊急時代宣言が出て、行動の自粛が要請されています.オフィス街は閑散としていますが、生活をする街の様子は、あまり普段と変わりはなく、人混みもあり不安です。感染が広がった地域では、こうした無防備な日常が、原因の一つと考えられています。

E.E. コロナウイルスの後、国が国境を閉じ、経済関係を一時停止する環境では、世界はどのような秩序を期待しますか? 将来の先進国と発展途上国の間の状況をどう見ていますか? また、将来のウイルス生物戦争の可能性に対して各国はどのような予防策を講じるべきですか?

T. S T. S. 1ヵ月前は、私は放送局に行って仕事をしていました。マスクをつけていましたが、会議も普通に行っていました。外食もしました。しかし、そういった日常が、一瞬で激変します。

ヨーロッパやアメリカがに日本より速い速度で感染が拡大しています。日本も遅かれ早かれ同じ状況になると考えられています。

20世紀の後半は、世界中のどこへも、だれもが自由に行き来できた時代でした。それが一変しました。幸い、インターネットがあるので、遠くにいる人も身近に感じて、一緒にこの困難を乗り越えていけると思います。

ウイルスの出現は何か、新しい変化への啓示と考え、受け入れることから新しい生き方が始まるのかと思います。

生命の営みの一部が、何か新しい動き(新しくないかもしれません。人間が忘れていただけかも知れません)を始めたのだと考えて向き合っていかねばなりませんね。

E.E. 世界の人口は多いが、15億人で十分だと考える人もいます。 これについて何を言いたいですか? この文脈で、資本主義的秩序は世界で機能していないことを見たくないのですか? たとえば退職者? 一部の国の予算に負担がかかっていると思いますか?

T. S. T. S. 20世紀のはじめは、世界の人口は、16.5億人でした。20世紀の終わりになって、人口は60億人を超えて、今や、77億人を超えています。高齢者の健康寿命が延びていることも、ひとつの要素ではありますが、地域によって生活レベルの格差が生まれているのは悲しいことです。加えて、地球が悲鳴を上げている環境問題(これに、コロナウイルスの感染も含まれるのかも知れません)を考えると、利益追求型で、富の偏りを生んだ資本主義経済には限界が来ているのかもしれません。経済政策は、机上で論じるとスマートで理想的なモデルを描けますが、実際の市場原理にはさまざまな要因が作用して、理論通りに行きません。そこには、資本主義経済の基本である「見えざる手(Invisible Hand)」がきちんと機能するのか、体験難しいところです。
大きな変化を経て、経済も新しい側面を迎えるでしょう。
お金や貨幣価値で表せない価値観。
日本人は、昔は、大変質素に暮らしていました。
華美で豪華で贅沢な暮らしは、別の次元(たとえば、想像の世界、また、
遊郭など特殊な世界)の中にあるものだと。

ただ、あまりにシンプルになるすぎると、文化が発展しないので、美や芸術にお金を投じてみんなで育てていく環境を整えたいと思ういます。

E.E. 世界には2種類のリーダーがいると思いますか? 1つは金志向で、もう1つは人間志向です。 これについてどう思いますか? 非識字者の割合が10億人に迫っているそうですが、これが国の選択間違いの要因だと思いますか?

T. S. お金は必要ですが、やはり、人間の魅力はお金では測れないでしょう。
危機に瀕したとき、サバイバル能力が問われます。能力を鍛えるのに
教育は大切ですが、学校教育という形も変わっていくかもしれません。
インターネットを駆使することで、教育や文化交流は、国境を越えて
グリーバルに、ボーダーレスに行われるようになり、様々な価値観を認めあい共有し、尊重しあうことが、教育の基本であればと思います。

一方、環境への負荷を考えて、人や物資の移動は、最小限にとどまっていくかもしれません。市場もミニマルな単位で相互に作用するような仕組みになっていくかもしれません。

ただし、人は、会って話したくなります。

旅行や文化交流などに妨げがないようにと願います。

E.E. 私の質問に対する誠実な回答に感謝し、あなたの仕事と生活の成功を願っています。 私の質問とは別に、最後に何を言いたいですか?

今回、いろいろなことを考える機会をいただき、感謝します。

最後に森林火災については、

心を痛めています。

いま、コロナウィルスのことが心配ですが、

日本は森林国ですし、海に囲まれた日本は、海の環境は、山を守ることからという考えが昔からあります。

日本人は魚料理が好きなので、海のために、山を守り、森林火災を予防することにもっと関心を高めたいと思います。

今日は、3月11日、

2011年の大地震と大きな津波の日から9年です。

トルコも地震がありますね。

お互いに災害から身を守り、

平和な暮らしと、長い歴史が築いた素晴らしい文化が継承されていきますように、

お互い、文学の力を信じて、人間をどんなときにも愛していけたらと思います。


ERTUĞRUL ERDOĞAN / TÜRKİYE

さらだたまこ









Yapay Zeka Robot Olivia

            3028 yılında patlak veren Yedinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya nüfusu sadece bir milyar kalmıştı. İnsanlar, bütün ülkelere sıçr...