01 Kasım 2022

YAŞLI TAMİRCİ

Sabahın ilk saatlerinde aracımla bir sokağa girdiğimde karşılıklı tamirhanelerden farklı farklı sesler geliyordu. Rüzgarın da etkisiyle yayılan; benzin, yağ kokusu pencereden süzülüp burnumu yalayıp geçiyordu. Bir aparata kaynak yaptırmam gerekiyordu. Tamirhanelerden birine yaklaştım, iki genç bir araçtan indirilen büyükçe bir motorun üstünde çalışıyorlardı. Kaynakçıyı sordum, karşıyı gösterdiler. Oraya yöneldiğimde kapının girişinde bir delikanlı ön tekerleği sökülmüş bir aracın altına yatmış vaziyette uğraşıyordu. “Ustam Selam” dediğimde, işini bırakıp beni dinledi. “Haddim değil, Ustam ileride ona söyler misiniz?” diye alçak gönüllüce bir yanıt verdi. Ustanın yanına gittim. Yaşlıydı. Elimdeki aparatın kaynak yapılacak yerini gösterdim. Alıp inceledi sonra arka tarafa geçip bir süre uğraştıktan sonra işi tamamlayıp geldiğinde, yaşını merak edip sordum. 81 dediğinde inanamadım. Yüzüne yaşlılık belirtileri çökmüş olsa da vücudu bir delikanlı gibi dinçti. Tamirciliğe on iki yaşında başlamış. Bir başka gün kendisinden röportaj sözü almıştım. Sorularımı hazırlayıp yanına gittiğimde, tezgâh üstünde bir aracın kapısı üzerinde çalışıyordu. İşini bırakıp bir köşeye çekildik. Telefonumun ses kaydını açıp konuşmaya başladık. Buyurun sohbetimize…


E.E. Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Mesleğe nasıl başladınız?

Y.T. Ben Yunus Topçu. Adapazarlıyım. 1939 doğumluyum. Yani yaşım 81. Baba tarafı Rizelidir. Üç buçuk yaşında Adapazarı’na gelmişiz. Burada yaşadım. 1951 yılında tamirciliğe çırak olarak girdim. Babam okumamı çok istedi, ancak okumayı nedense sevemedim. Okullarımız bugünkü gibi değildi. Babama, “Ben okumayacağım, beni iyi bir tamirci ustasının yanına ver. Söz kısa sürede iyi bir sanatkâr olacağım.” dedim. Hangi tür olursa olsun, tamir yapmayı seviyordum. Otomobil tamirciliğini seçtim. Kaporta bölümüne yöneldim. Motor bölümü o yıllarda henüz gelişmemişti. Hem de çok sermaye isteyen bir meslekti. Ustaları izleye izleye kısa zamanda kendimi yetiştirdim. Hayatımız böyle işte… Yetmiş yıldır da bu mesleğin içindeyim.

E.E. Meslek dışı bir soruya geçmek istiyorum. Babanız Kurtuluş Savaşı’na katıldı mı? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Y.T. Evet babam Kurtuluş Savaşı’na katıldı. O yıllarda Rize’den Adapazarı’na göç ettiği zamanlar Atatürk’ün Harp Okulundan sınıf arkadaşı da olan, İngilizlerin Anadolu’ya ilerleyişlerini durduran ve Kurtuluş Savaşı’nı buradan ilk başlatan komutan olan Ali Fuat Cebesoy’un emrine girmiş ve büyük bir mücadele ile İngilizleri yenilgiye uğratan birliğin içindeymiş. Savaşın ardından teskereyi aldıktan sonra Adapazarı’nda keresteciliğe başlamış. Ticaretin çeşitli dallarını yaptı. Hayatın sürprizleri çoktu, maalesef ticarette sıfırı da gördü. Babam muhterem bir insandı. İyilikseverdi. Adapazarı o yıllarda küçücük bir yerdi. Dışarıdan birisi geldiği zaman “Kutinoğlu (babamın lakabı) sizin işinizi yapar.” derlerdi.

E.E. Atölyenizde tamiri yapılan Amerikan Arabalarını görüyorum. Meraklı mısınız?

Y.T. Merakınız derken, bu arabaları tanıyan tamirini yapabilir. Biz bunların içinden çıktık geldik. Bu araç 1972 model Chevrolet. Bakın motor kısmı, neredeyse günümüz araba boyunda. Bununla yolculuk bir uçak yolculuğu konforundadır. Daha önce bir başka model vardı, dükkân yanınca o da yandı. Amerikan araçlarının hangi modeli olursa olsun, hâlâ tamir şekilleri kafamda. Hepsinin tamiri yapabilirim. Eğer yedek parçayı bulabilirsek değiştirir, bulamadığımızda aynısını yapardık.


E.E. Günümüzde anne ve babalar, çocuklarını sanat öğrensinler diye bir yere çırak olarak vermiyorlar. Okuyup kariyer sahibi olmalarını istiyorlar. Çırak bulabiliyor musunuz?

Y.T. Maalesef çırak bulamıyoruz. Yok… Çocuklar on altı yaşına kadar okuyorlar. Bu yaştan sonra bir insandan sanat namına hiçbir şey olmaz. Örneğin oğlum da okumadı. Şimdi armut dibine düşer misali, aynı mesleği yapıyor. Bir şirketin kaporta bölümünde sorumlu olarak çalışıyor. Ama okusaydı, bir mevki sahibi olabilirdi. Gerçi sanat öğrenmek de önemli. O insanın kolundaki altın bileziktir. Geçenlerde yan komşumuzun bir arkadaşı geldi. Hollandalı imiş. Türkçeyi bilmiyordu. Arkadaşım yardımcı oldu, sizin gibi röportaj yapmaya geldi. Bittiğinde bana, “Seni Hollanda’ya götürelim, orada bir atölye açalım.” dediğinde, Ona, “Bu yaştan sonra hiç gerek yok. Yaşım otuz filan olsa olurdu. Yaş seksenden sonra nereye gideceksin?” dedim. Yani sanat olunca her yerde ekmek var demektir.

E.E. Bu yaşta dinç olmanızı çalışmaya mı bağlıyorsunuz? Bunun sırrı nedir?

Y.T. İnsan önce işini sevecek. Ben işimi severek yapıyorum. Çevremi ve arkadaşlarımı seviyorum. Burada yetmiş yılık bir geçmişim var. Çarşıda hiç arkadaşım kalmadı. Birçoğu vefat etti. Çalışmak insanın ruhunu açar. İnsanı gençleştirir. Benim arkadaşlarım camiye gittiklerinde hepsi tabure ile namaz kılarlar. Şükürler olsun, hep ayaktayım. İşleyen demir pas tutmaz, derler. Biraz da fiziğime borçluyum.

E.E. Meslek Hastalıklarından etkileniyor musunuz? Örneğin kaynak yaparken çıkan dumanlar veya ışınları gözlerinizi rahatsız etmiyor mu?

Y.T. Sağlık yönünden pek sıkıntım yok. Yalnızca sol gözümden bir katarakt ameliyatı geçirdim. Şimdi çok iyi görüyorum. Kaynak oksijen olduğu için zarar vermez.


E.E. Eskiden komşuluk ilişkileri çok iyiydi. Son yıllarda toplum, bu değeri kaybetmiş görüntüsü içinde, neler söylemek istersiniz?

Y.T. İnsanın iyi bir komşuluk yapabilmesi için, insanlara saygılı ve sevgisi olmalıdır. Ben kırk altı yıldır bu semtteyim. On dört yıl çarşıdaydım. Ondan sonra da çıraklık ve kalfalık dönemlerim oldu. Hangi komşu olursa olsun, kötü komşum olmadı. Niçin olmadı? Biz iyiyiz de onun için. İnsanlara iyi gözle bakarsanız hep karşılığını iyi bulursunuz. Ben evimizin çevresindeki komşularla da aynıyım. Benim bahçemle ilgili bir sorun var, diyelim. Komşu geldi, benden müsaade istiyor. Komşu ne demek? Benim evlatlarım yok diyelim, başıma bir şey geldiğinde ilk koşacak olan komşumdur. Benim cenazemi de kaldıracak komşumdur. Bana sormadan bahçeme girip her işi yapabilir. İnsanlara bu açıdan baktığınız zaman her sorun çözülür. Bu kadar gaddarlık nereden geldi? Bilmiyorum. İnsanların hepsi kötü olamaz. Hele hele biz Müslümanız. Müslüman komşusu ile güzel geçinmelidir. Ne yazık ki, yanlışlıklar tabi ki var.

E.E. Mesleğiniz geçinmenize yetiyor mu? Geçmişle günümüz arasında bir fark var mıdır?

Y. T. Sanatkâr bir ölçüde gider. Yani çok fazla yukarılara çıkamaz. Ama rahat geçinir. Huzurlu olur. Yaşamımda ihtirasım hiç olmadı. Hırs ve ihtiras insanı yıpratır ve yer bitirir. İsraf insanın en büyük düşmanlarından birisidir. Bir evde veya bir ülkede bu varsa orada bereket yoktur. Yani zorluk vardır. İsrafa şiddetle karşıyım.

E.E. Boş zamanlarınızda neler yaparsınız? Tatile gider misiniz? Türkiye veya yabancı bir ülkeyi gezdiniz mi?

Y.T. (Gülümsedi.) Yetmiş senedir dört dörtlük bir tatil yapmadım. Tatil yerine memlekete giderim. Babamın dost ve akrabaları Rize’dedir. Onları görmeye gideriz. Ayrıca Orada büyüklerimizin mezarlarını ziyarete gideriz. Söylediğiniz sahil veya müze gibi yerleri görmek nasip olmadı. Çanakkale Şehitliğini görmeyi çok istiyordum ancak o da gerçekleşmedi. Çocuklarım gitmek istediklerinde hiç engel olmuyorum. Onlara, “Gidebildiğiniz yere kadar gidin.” diyorum.


E.E. Hayalleriniz Nelerdi? Doktor, Öğretmen gibi meslekleri yapsaydım, dediğiniz oldu mu?

Y.T. Biliyorsunuz insanın ufku yani hayalleri sonsuzdur. Hayalimde çok şeyler vardı. Birçoğunu gerçekleştirdim, diyebilirim. Ama insan ulaşabileceği yere kadar bu hayalleri. Daha fazla öteye geçmek mümkün değildir. Hayatta kalabilmek için önemli olan birçok hayalimi yaptım diyebilirim. Hiçbir mesleğe özenmedim. Hatta sınıf arkadaşlarımdan (5.sınıfa kadar okudum.) okuyanlar müdür, doktor oldular. Bir gün beşiyle bir yerde sohbet ettik. Herkes çok güzel şeyler anlatıyordu. Ona rağmen, hiç pişmanlık duymadım. Neden? Yaptığım işi mutlaka birileri yapmak zorundaydı. Bizler de bir nevi araç doktoruyuz.

E. E. Evlilikte mutlu musunuz? Gençlere bu konuda neler söylemek istersiniz?

Y. T. Evet mutluyum. Mutlu bir evlilik için eşlerin karakterleri çok önemlidir. Yani kafa yapıları uyumlu olmalıdır. “ Ben Sevdim.” yetmez. Yeni evlilere şöyle söylüyorum: “Çocuklar sizce sevgi mi, yoksa itimat mı, hangisi?” Güven önemlidir. Sevgi olmayan yerde güven de yoktur. Güven olmadığı yerde sevgi de olmaz. Bu güveni bulduğun zaman mutlu olunmayacağına inanmıyorum. Bir de hırslı olmamak lazım. Olduğunla yetinen insanım.

E. E. Atatürk hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyim?

Y. T. Ben doğduktan bir yıl sonra ölmüş değerli bir insan. Kitaplarda okuduk. O günkü dönemde ve o şartlarda ülkemize bir lider lazımdı. Yüz senede bir her ülkeye nasip olmayacak bir şey değil. Nasıl Fatih’e yirmi bir yaşında İstanbul’u almak nasip olduysa, bu da öyle bir şeydir. Türkiye için çalışmış bir ekip meselesiydi. Çok abartmak iyi değil. Neden değil? İlahlaştırma yoluna gitmeye başladılar. Bir insana yaptıklarından dolayı saygı duyarsın, laf söyletmezsin. Ancak bazıları çok aşırıya gittiler. Bu hiç yerinde bir şey değil. O gün yapılanlar az şeyler değildi.

E.E. Röportaj için çok teşekkür ediyorum. Size yaşamınızda uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum.

Y. T. Ben teşekkür ediyorum. Her zaman beklerim.

Ertuğrul ERDOĞAN

08.09.2020 / Sakarya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yapay Zeka Robot Olivia

            3028 yılında patlak veren Yedinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya nüfusu sadece bir milyar kalmıştı. İnsanlar, bütün ülkelere sıçr...