02 Ekim 2022

KAPI KOLU

İçi tıklım tıklım dolu belediye otobüsü Altıparmak Caddesi’ne girdiğinde yokuş aşağı hızlanmıştı. Üç yıl önce bir kamu kurumundan emekli olan Kazım Bey, yolculara çarparak arka kapıya zor yanaşabilmişti. Kırmızı düğmeye basıp bekledi. İndiğinde kırmızı ışıkta duran araçların arasından karşıya bir yılan kıvraklığında geçti. Balıkçı Reşat’ın tezgâhtaki onlarca ışık altında gümüş gibi parlayan irili ufaklı balıkları inceledi. En sonunda hamsi de karar kıldı. Karısının da en sevdiği balık türüydü. Eğlence mekânlarının yoğun olduğu Arap Şükrü Sokağına girdi. Restoranlardan çıkanlar  salınarak yürüyorlardı. Girdiği restoranda Müzeyyen Senar’ın “Benzemez Kimse Sana,” şarkısı aheste aheste çalıyordu. Birazdan müziğin kesilip müzisyenlerin geleceğini de biliyordu. Dediği gibi olmuştu. Kapıdan klarnetin yanık sesi duyulmuş, ardından darbukacı, darbukasına patlatırcasına vuruyordu. Kemancı da ritme uyunca masadakiler hep birlikte kapıya doğru baktılar. Müzeyyen Senar’ın sesi kesilmişti. Bu sokağın daha önceki adı Meyhaneler Sokağı idi. 1324 yılında Osmanlının fethinden sonra, dönemin Padişahı Orhangazi 1492 de İspanya’dan göçe zorlanan Yahudileri buraya yerleştirmiş, ibadetlerini rahatça yapabilmeleri için onlara bir de Sinagog yaptırmıştı. Kazım, eşinin bekleyeceğini bildiği için çabuk davrandı. Balıkçıya uğrayıp temizlettiği bir kilo hamsiyi alıp adımlarını evine yönlendirdi. Hava kapalı ve her an yağmak üzereydi. Üşür gibi oldu. Paltosunun düğmelerini ilikledi. Yağmur hafiften atıştırınca adımlarını hızlandırdı. Eve geldiğinde kapıyı karısı Zeliha açtı. Çocuklar odalarında ders çalışıyorlardı. Çarşamba semtindeki bu evi Kazım’ın babasının ölümünden sonra kardeşleriyle bölüştükleri paraya, bankadan çektikleri yüklü miktardaki krediyi ilave ederek zor şartlarda almışlardı. Ev eski olsa da karısının iş yerine yakındı. Çoğu zaman karısı işine yürüyerek gidip geliyordu. Çarşamba semti, yıllar öncesinde merkeze de yakın nezih bir semtti. Komşuların birbirine gidip geldiği, sokaklarında çocukların güvenle oynadığı, dükkân önlerine konulan tabure üstünde içilen çaylarla birlikte sohbetin dibine vurulduğu, tıpkı Türk filmlerindeki gibi bir yerdi. Daha sonra Romanların oturduğu Bursa’nın Kamber Mahallesi toplu konut inşaatı yapılması nedeniyle yıkılınca orada oturanlar bu semte gelmişlerdi. Peşinden Suriyeliler semtin içinde ‘Şam’ sözcüğüne kendilerini yakın buldukları için peş peşe buradan ev ve iş yerleri alarak semti ele geçirmenin planlarını yapacaklardı. Mahalle artık eski huzurunu arar olmuştu ilerleyen yıllarda.

Zeliha bir kamu kurumunda memur olarak son aylarında emekliliğini bekliyordu. Çilli ve kısa saçlıydı. İş çıkışları eskisi gibi rahat gidip gelemiyordu. Sokaklarında tedirgin yürüyordu. O akşamlarından birinde sokaklarına ürkerek girmişti. Bazı zamanlar kocasını telefonla arayıp apartmanda birilerinin saklanıp da kendisine saldırma korkusuyla aşağıya inmesini istiyordu. Zeliha üstünü değiştirip kocasının getirdiği balıkları temizlemek için mutfağa girdi. Kazım ise üstünü çıkartıp pijamalarını giymiş bir halde televizyon karşısına geçti. Haberlere baktı, iç açıcı değildi. Bir süre izledikten sonra karısının yanına gitti.

-Hayırdır karıcığım, bugün neler yaptın?

-Memurluk işte.. neler yapıldığını sen benden daha iyi bilirsin. Daktiloyu tıkırdatıp T.C ile Başmüdür imzası arasına yazdırıp durdum.

-Sen neler yaptın? Yaklaş bakayım, sen rakı  kokuyorsun!

-Balıkçı Reşat’ta inip balık alayım dedim. Arap Şükrü Sokağından esen rakı kokusuna dayanamadım. Sokak o kadar canlıydı ki, müzik nameleri restorana gir diyordu. Ne yapayım dayanamadım be! Bir de bakmışım ki, her zaman uğradığım restorana girivermişim.

-Benim akşama kadar canım çıksın, yürüyerek tasarruf edeyim, beyefendimiz rakı içip keyfine baksın, öyle mi?

-Yahu her zaman yaptığım şey mi? Canım çekti, dedim. Hem orası uygundu, merak etme.

-Yemek yedin mi?

-Yok yok… Biraz kavun, biraz da beyaz peynir.

-Haydi şu balıkların kafasını çöpe götür de ev kokmasın. Çocuklar derslerinde, sakın onlara seslenme.

Kazım üzerine montu almak için yatak odasına girdiğinde kapı kolunu farklı gördü. Altın sarısı rengiyle oldukça parlıyordu. Eliyle okşadı, kaygandı. “Nereden çıktı?” dercesine dudaklarını büktü. Montunu giyerek mutfağa geldi. Karısına,

-Ya Hanım, kapı kolu mu aldın sen?

-He ya… Dairede Neriman’la aldık. Tanıdık ustası vardı, öğleden sonra gelip takıverdi. Kızın anlamadığı yok. Erkek gibi maşallah! Her şeyden anlıyor. Öğle tatilinde çıkıp almıştık.

-…….

Kazım çöp poşetlerini kavrayıp dışarı çıktı. Dış kapı koluna bir kez daha baktı. Diğer odaların kapı kolları onun yanında sönük kalmıştı.

Yemekler yenmiş, çocuklar odalarına çekilmişti, Karı koca geç saatlere kadar televizyonda dizi seyrettiler. Zeliha esnemeye başlayınca odasına geçti. Geçerken kapı koluna baktı, gülümsedi. Kocası da arkasından geldi. Yattılar. Zeliha,

-Yorganı çekip durma, üşütme beni! Sana diyorum, uyudun mu?

-Yahu müsaade edersen uyuyacağım. Söyle ne diyorsun?

-Kapı kolu güzel oldu değil mi?

-He.. he…

-Kafama takılan bir şey oldu. Kapı kolunu değiştirdik ama diğer odadakiler fiyakasız durdu. Ne dersin yarın onlara da mı taksak?

-Hanım evin borcunu ödüyoruz, bitsin sonra neler yaptırırız neler…

-Ama içkiye para veriyorsun!

-Tamam.. tamam! Ne yaparsan yap! Müsaade edersen uyuyacağım.

Zeliha erkenden uyandı. Uyanır uyanmaz kapı koluna baktı. Ardından kapının haline. Sanki at şeyine  sinek konmuş gibi gördü. Hoşuna gitmedi, morali bozuldu. Giyinip makyaj masasına geçti. Aynadan kapı koluna bir kez daha baktı, diğer kapı kolları ile kapılarının da değiştirilmesine karar verdi. Vermesine verdi de, kocasına bunu nasıl kabul ettirecekti, bilemiyordu. Yan gözle baktı, kısa zamanda halledeceğini düşündü. Uyanan ve kendisini izleyen kocasına cilveli bir gülücük attı. Dudaklarını boyadı, saçlarını taradı. Son kez baştan aşağıya kendisini aynada süzüp uzun eteğini yukarı sıyırarak kocasına yaklaştı. Cilveler yaparken kapı ve kollarından ufak ufak bahsetmeye başlayınca kocası şehvete teslim olmuştu. Ah o şehvet değil miydi? Yuvaları ve devletleri yıkan! Dünyanın kötü gidişatına neden olan... Zeliha toparlanıp çocukları okullarına geç kalmamaları için odalarına uyandırmaya gitti.  Kapıyı açarken, kapı kolu bir tuhaf geldi. Bugün mutlaka arkadaşı Neriman'la bu işi halledecekti. Mutfağa geçip kahvaltı hazırladı. Kocası uykusundaydı. Emekli olalı saat ondan önce uyanmıyordu. Çocuklarla kahvaltı yaptıktan sonra birlikte dışarı çıktılar. Çocukları yakınlarındaki okula bıraktı. Bir sokak alttaki caddeye geçip oradan yürüyerek işine gitti. Dünden kalan yazıları oldukça fazlaydı. Nefes almadan hepsini öğlene kadar yetiştirdi. Paydos saati geldiğinde inşaat malzemelerinin satıldığı Gazcılar caddesine Neriman’la gittiler. Zeliha kapı kollarından çok kapıların teşhir edildiği dükkânlarla ilgilendi. Birinden girip diğerinden çıktılar. Kapı çeşitlerini incelediler. Köşedeki Amerikan tipi kapılar hoşuna gitmişti. Altı kapıyla birlikte dış kapıyı, kahverengi çelik olanından düşündü. Zira apartmandaki kapıların rengi böyleydi. Maliyetlerini bir kâğıda yazdı. Kapı kolunu almaktan vazgeçip iş yerine döndüler. Almayı düşündüğü kapıların kapı kolları da harikaydı.

Akşam dönüşü yürüdü. Çarşamba Semti’nin dükkân levhalarının birçoğu Arapçaydı. Evlerine kocasıyla birlikte çıktılar. Birinci kat boşluğunda ‘yeri değil’ diye kapılardan söz etmedi. En uygun yerin yatak odası olduğunu düşündü. Tek düze yaşamın saatleri yine bitmişti. Herkes odasına çekilmişti gecenin sessizliğinde. Zeliha bugün farklı bir gecelik giydi. Kırmızı gecelikten bacakları dolgunca taşıyordu. Kokularını sürünüp kocasının yanına bir balık gibi süzüldü. Kazım yutkundu. Karısı,

-Kocacığım bir şey söyleyeceğim ama bana ‘hayır’ demeyeceksin, söz mü? Hayır dersen, şu gördüğün kırmızı gecelik olur uzunca bir patiska gecelik! Ne dersin kabul mü?

-Söyle bakalım, neyin pazarlığını yapacaksın?

-Kendim için değil, evimizin güzelliği için. Bir kapı koluna bak bir de kapıya.

-Ne olmuş kapıya?

-Görmüyor musun, yeni aldığım kapı kolunun yanında diğerleri batılı zenginin yanında duran Hint fakiri gibi duruyor.

-Haydi bırak kolu filan da gir yatağa!

-Söz ver…

-Neye?

-Kapıları değiştirelim. Bugün Neriman’la kapılara baktık, çok uygunlar, indirimi de iyiydi. Vallahi bir daha bulamayız.

Neriman geceliğin arasından bacaklarının üst kısımlarını da gösterdi. Kocası,

-İyi.. iyi. Haydi bekletme beni.

Odanın ışığı sönünce kapı kolunun parlaklığı da kaybolmuştu.

Birkaç gün sonra ustalar kapıları her odaya monte ettiler. Zeliha değişen salon kapısının önünde durup ellerini beline koyarak içeri baktı, koltuk takımlarını eskimiş gördü. Ne yapıp edip koltukları hiç olmazsa kaplatmayı düşündü ama ‘gecelik tekrar işe yarar mı?’ diye, aklından geçirdi. Papaz her zaman pilav yer miydi, bilemiyordu. Kaybedecek bir şeyim yok diyerek akşam iş dönüşü konuyu kocasına açmaya karar verdi. Ona en sevdiği etli çiğ köfte yapacaktı. İş dönüşü markete uğrayıp birkaç kez çekilmiş yağsız et, yeşillik ve büyük bir rakı aldı. Bu akşam kocasına her zamankinden farklı dört dörtlük bir sofra hazırlayacaktı. Hatta teybe bir oyun havası koyup dansöz gibi karşısında kıvıracaktı. Çocukları bir başka semtte anneannelerine gitmişlerdi. Zeliha geceliğini giyip kocasının karşısında bütün cömertliğini göstererek çiğ köfte yoğurmasına devam etti. Dünden yaptığı yemeklerin yanına birkaç meze daha yaptı. Sofrayı düzenli bir şekilde kurdu. Masanın her iki tarafındaki şamdandaki mumları yaktı. Romantik bir yemek müziği odaya yayıldığında kadehler tokuşuyordu. Çakırkeyif olan Kocasına,

-Bir tanem, şu kapıya bir bak, sülün gibi değil mi? Söyle bembeyaz gelinlik gibi durmuyor mu?

-He ya… İyi oldu iyi…

-Bir de şu koltuklara bak. Odaya hiç yakışıyor mu?

-Nesi var ki? Haydi, bırak koltuğu da şerefe…

-Bugün Neriman’ın koltukçu tanıdığını aradık. Hatta onun yanına gittik. Kumaşlara baktık. Bir renk beğendim, bir görsen bayılırsın. İnan misafirler geldiğinde utanıyorum, ne dersin yenileyelim mi?

-Hanım daha yakın zamanda kredi çekmedik mi?

-Aman… Ödemesi ne ki, çerez parası. Hem yeni yıl zamları yaklaşıyor, yakında emekli ikramiyemde olacak. Bütün borçları toptan öderiz.

-Yüzde dört buçuklu zamlarla mı ödeyeceğiz!

Öderiz.. öderiz. Borç yiğidin kamçısı derler aslanım. He de, sana bugüne kadar yaşamadığın bir gece yaşatayım. Kabul mü?

Zeliha masadan kalkıp elindeki kadehle kocasının yanına gitti. Şarap bardağı etrafında dilini gezdirdi. Şuh hareketlerle etrafında dolandı. İri göğüslerini kocasının vücudunda gezdirdi. Bacaklarını onun bacaklarına değdirdi.

-Şerefe kocacığım… Şerefe! Yarasın koçuma!

-Tamam be… ‘Battı balık yan gider,’ derler. Yarın bir kredi daha çekeriz, olur biter.

-Aslan Kocacığım! Şerefe!

Zeliha bir zafer daha kazanmıştı. Ertesi gün beğendiği kumaşların siparişini verdi. Koltuklar yapılmak için alındığında salon tüyü yolunmuş bir tavuk gibi sırıtmıştı. Bir hafta sonra koltuklar geldiğinde, salon farklı bir görünüme kavuşmuştu. Zeliha koltuklara ilk oturan oldu. Televizyona baktı, tüplüydü. Perdelere baktı, solgun renklerini iğrenç gördü. Duvarların badanası da altındaki boyayı gösteriyordu. Sehpa da koltuklara uyum sağlamıyordu. Kocasına bütün bunları nasıl anlatacak ve yenilenmesi için nasıl ikna edecekti? Dişiliğini yine kullanmayı düşünse, kocası kabul edecek miydi? Çektikleri krediler de maaşlarını tırpanlamıştı. Zeliha’yı gece uyku tutmadı. Kalkıp salona geçti. Koltuklarla kapılara baktı, sevindi. Diğer eşyalara baktı üzüldü. Aklına geldiğine sevinip yatak odasına döndü. Yarın ilk işi bir iç çamaşırcıya gidip tanga, alacaktı. Kerametin şuh bir gecelik ve cilvesinde olduğunu artık biliyordu.

Not: Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yazılarım E-Güven Şirketi'nce tasdiklendiğinden izinsiz hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yapay Zeka Robot Olivia

            3028 yılında patlak veren Yedinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya nüfusu sadece bir milyar kalmıştı. İnsanlar, bütün ülkelere sıçr...